Aile HukukuGenel

Velayet Davası Rehberi (2025)

– Aşık Hukuk Bürosu

Aile hukuku, toplumun temel taşı olan aileyi ve aile bireyleri arasındaki ilişkileri düzenleyen, son derece hassas ve önemli bir hukuk dalıdır. Bu dalın en kritik konularından biri de şüphesiz ki velayettir. Velayet, özellikle evlilik birliğinin sona ermesi veya taraflar arasında anlaşmazlık yaşanması durumlarında, çocukların geleceğini doğrudan etkileyen hukuki bir müessesedir. Aşık Hukuk Bürosu olarak, Batman ve Diyarbakır başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanındaki müvekkillerimize velayet davalarında uzman hukuki destek sunarken, bu sürecin çocuklar ve ebeveynler üzerindeki derin etkilerinin bilinciyle hareket etmekteyiz.

  • Velayetin Aile Hukukundaki Yeri ve Tanımı (TMK Md. 335):

    Velayet, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) kapsamında, ergin olmayan (18 yaşından küçük) çocukların ve bazı durumlarda kısıtlanan ergin çocukların bakımı, eğitimi, korunması ve temsili amacıyla anne ve babaya tanınan hak ve yükümlülükler bütününü ifade eder.1 Bu hak, çocuğun hem kişilik değerlerinin (sağlık, eğitim, ahlaki gelişim vb.) hem de malvarlığı değerlerinin korunmasını ve yönetilmesini içerir.2 TMK’nın 335. maddesi, “Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz.” hükmüyle velayetin temel yasal dayanağını oluşturur ve bu hakkın öncelikle ve münhasıran anne ve babaya ait olduğunu vurgular.1 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin E. 2005/7730 K. 2005/9943 sayılı kararında da belirtildiği üzere, velayet hakkı, evlat edinme hali dışında anne ve baba dışında hiç kimseye tevdi olunamaz; bu, velayetin kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğunun altını çizer.1

    Velayet, sadece bir hak olmanın ötesinde, anne ve baba için ciddi ve kapsamlı bir yükümlülükler silsilesidir.5 Kanun, anne ve babaya bu hakları verirken, onlara çocuğun menfaatlerini en üst düzeyde gözetme ve koruma görevini de yükler. Bu yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirilmemesi, velayet hakkının sorgulanmasına ve hatta değiştirilmesine veya kaldırılmasına yol açabilir. Dolayısıyla velayet, kanunun ana babaya yüklediği ödevler ile bu ödevlerin gereği olan hakların bir bütünü olarak, çift yönlü bir nitelik taşır.2

  • Çocuğun Üstün Yararı İlkesi: Velayet Davalarının Temel Taşı:

    Velayetle ilgili tüm hukuki süreçlerde ve mahkeme kararlarında temel alınması gereken en önemli ve vazgeçilmez ilke, “çocuğun üstün yararı” ilkesidir.2 Bu ilke, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesi, Çocuk Haklarının Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 1. maddesi gibi uluslararası düzenlemelerin yanı sıra, Türk Medeni Kanunu’nun çeşitli maddelerinde (örneğin, TMK m. 339/1, 343/1, 346/1) ve Çocuk Koruma Kanunu’nun 4/b maddesinde açıkça yer bulmuştur.8

    Çocuğun üstün yararı belirlenirken, onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin en iyi şekilde sağlanması amacı güdülür.8 Anne ve babanın kişisel yararları, boşanmadaki kusur durumları, ahlaki değer yargıları veya sosyal konumları gibi faktörler, ancak ve ancak çocuğun üstün yararını doğrudan etkilediği ölçüde dikkate alınır.8 Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, velayet düzenlemelerinde hâkim, tarafların istek ve beyanlarıyla bağlı olmayıp, re’sen (kendiliğinden) araştırma ilkesi uyarınca çocuğun üstün yararını gözeterek karar vermekle yükümlüdür.8 Bu durum, çocuğun üstün yararı ilkesinin yargı pratiğindeki merkezi ve belirleyici rolünü ortaya koymaktadır.

    Çocuğun üstün yararı, soyut bir kavram olmaktan ziyade, her bir velayet davasının kendine özgü koşulları içinde somutlaştırılması gereken dinamik bir ilkedir. Yargıtay kararları da bu ilkenin statik olmadığını, çocuğun yaşı, gelişim evreleri, ebeveynlerin değişen yaşam koşulları ve çocuğun özel ihtiyaçları gibi birçok faktöre bağlı olarak zaman içinde farklılık gösterebileceğini göstermektedir. Bu bağlamda, velayet davalarında görevlendirilen uzmanlar tarafından hazırlanan Sosyal İnceleme Raporları (SİR), çocuğun güncel durumunu ve ihtiyaçlarını yansıtarak bu dinamik ve somut değerlendirmenin yapılmasına önemli katkı sağlar.7 Dolayısıyla, “çocuğun üstün yararı” kavramı, sadece yasal bir ilke olmanın ötesinde, çocuğun mevcut ve gelecekteki ihtiyaçlarına odaklanan, sürekli bir değerlendirme ve uyum sürecini ifade eder. Bu durum, velayet davalarında tek bir “doğru” olmadığını, her vakanın kendi içinde titizlikle incelenmesi gerektiğini ve ebeveynlerin de bu dinamik sürece uyum sağlayarak çocuğun değişen ihtiyaçlarına cevap verebilme kapasitelerini göstermelerinin önemini ortaya koyar.

  • Aşık Hukuk Bürosu’nun Batman, Diyarbakır ve Türkiye Genelindeki Velayet Davalarındaki Uzmanlığına Kısa Bir Değini:

    Aşık Hukuk Bürosu olarak, velayet davalarının taşıdığı derin hassasiyetin ve çocuklarımızın geleceği üzerindeki kalıcı etkilerinin farkındayız. Bu bilinçle, başta Batman ve Diyarbakır olmak üzere Türkiye’nin her yerinden müvekkillerimize, velayet süreçlerinde kapsamlı hukuki danışmanlık ve temsil hizmetleri sunmaktayız. Amacımız, müvekkillerimizin haklarını en etkin şekilde korurken, her şeyden önce çocuğun üstün yararını güvence altına almaktır. Velayet davalarının karmaşık hukuki yapısı ve duygusal yükü karşısında, deneyimli avukat kadromuzla yanınızda olmak, bu zorlu süreci en doğru ve adil şekilde yönetmenize yardımcı olmak en temel önceliğimizdir.

II. Velayet Hakkının Kapsamı ve Yükümlülükleri

Velayet hakkı, anne ve babaya çocukları üzerinde geniş yetkiler tanırken, aynı zamanda onlara önemli sorumluluklar da yükler. Bu hak ve sorumluluklar, çocuğun hem kişisel varlığının hem de malvarlığının korunması ve geliştirilmesini amaçlar.

  • Anne ve Babanın Hak ve Sorumlulukları (Çocuğun Bakımı, Eğitimi, Temsili):

    Türk Medeni Kanunu, velayetin kapsamını belirlerken anne ve babanın çocuğa karşı temel görevlerini ve bu görevleri yerine getirirken sahip oldukları hakları detaylandırmıştır. TMK’nın 339. maddesi uyarınca, ana ve baba, çocuğun bakımı ve eğitimi konusunda öncelikle onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alır ve uygularlar.1 Bu, çocuğun beslenmesi, barınması, giydirilmesi, sağlık ihtiyaçlarının karşılanması gibi temel yaşamsal gereksinimlerini içerir.

    Velayetin kapsamındaki diğer önemli hak ve yükümlülükler şunlardır:

    • Çocuğun Adının Konulması: Çocuğun adını ana ve babası koyar (TMK m. 339/5).1
    • Eğitim ve Gelişim: Ana ve baba, çocuğu kendi olanakları ölçüsünde eğitmekle ve onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâkî ve toplumsal gelişimini sağlamak ve korumakla yükümlüdür (TMK m. 340).1 Bu yükümlülük, çocuğa genel ve mesleki bir eğitimin sağlanmasını da kapsar; özellikle bedensel ve zihinsel engelli çocukların yetenek ve eğilimlerine uygun eğitim almaları güvence altına alınır.1
    • Dini Eğitim: Çocuğun dinî eğitimini belirleme hakkı da ana ve babaya aittir (TMK m. 341). Ancak, çocuk erginliğe ulaştığında dinini seçmekte özgürdür.1
    • Yasal Temsil: Ana ve baba, velâyetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler (TMK m. 342).1 Bu, çocuğun hukuki işlemlerde onlar tarafından temsil edileceği anlamına gelir. Velâyet altındaki çocuk, ayırt etme gücüne sahip ise ana ve babanın rızasıyla aile adına hukukî işlemler yapabilir ve bu işlemlerden dolayı ana ve baba borç altına girer.1
    • Çocuğun Dinleme Yükümlülüğü ve Katılım Hakkı: Çocuk, ana ve babasının sözünü dinlemekle yükümlüdür. Buna karşılık, ana ve baba, çocuğun olgunluğu ölçüsünde ona hayatını düzenleme olanağı tanımak ve önemli konularda olabildiğince onun düşüncesini göz önünde tutmakla mükelleftir (TMK m. 339/2-3).1
    • Evi Terk Etmeme: Çocuk, ana ve babasının rızası dışında evi terk edemez ve yasal bir sebep olmaksızın onlardan alınamaz (TMK m. 339/4).1

    Velayet, çocuğun kişi varlığı ve mal varlığı üzerinde geçerli, çift yönlü ve belirli durumlarda sınırlandırılabilen bir haktır.12 Bu hakların kullanımı her zaman çocuğun menfaatine uygun olmalıdır.

  • Çocuğun Kişi Varlığı ve Mal Varlığı Üzerindeki Etkileri:

    Velayet, sadece çocuğun günlük bakımı ve eğitimiyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda onun kişilik haklarını ve malvarlığını da kapsar.1 Ana ve babanın çocukların kişiliklerine dair hak ve ödevleri, özellikle çocuklarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir.1

    Malvarlığı açısından bakıldığında, çocuk kendi borçlarından kural olarak kendi malvarlığı ile sorumludur.2 Velayet altındaki çocuğun fiil ehliyeti, vesayet altındaki kişinin ehliyeti gibi, yani sınırlı ehliyetsiz statüsündedir.2 Bu, çocuğun tek başına borçlandırıcı işlemler yapamayacağı, ancak kendisine karşılıksız kazandırmaları kabul edebileceği anlamına gelir. Ana ve baba, çocuğun mallarını yönetme hakkına (TMK m. 352-353) ve belirli koşullarda kullanma hakkına (TMK m. 354) sahiptir.3 Ancak bu yönetim ve kullanım, her zaman çocuğun menfaatine uygun bir şekilde ve özenle yapılmalıdır. Çocuğun serbest malları (örneğin, kendi emeğiyle kazandığı mallar) üzerinde ise daha geniş bir tasarruf yetkisi olabilir.12

    Anne ve babanın çocuğun yasal temsilcisi olması, onların çocuk adına hukuki işlemler yapabilmesini sağlar. Ancak bu temsil yetkisi mutlak değildir. TMK’nın 339/3. maddesi, ana ve babanın “olgunluğu ölçüsünde çocuğa hayatını düzenleme olanağı tanırlar; önemli konularda olabildiğince onun düşüncesini göz önünde tutarlar” hükmünü içerir.1 Ayrıca, ayırt etme gücüne sahip çocuğun, ana babanın rızasıyla aile adına hukuki işlemler yapabilmesi 1 ve Yargıtay’ın çocuğun mahkemede dinlenmesine verdiği önem 4, velayetin salt bir tahakküm hakkı olmadığını gösterir. Çocuğun yaşı ve olgunluk seviyesi arttıkça, kendi hayatıyla ilgili kararlara katılımının ve özerkliğinin de artması beklenir. Bu durum, ebeveynlerin velayet hakkını kullanırken çocuğun bireyselliğini, gelişen fikirlerini ve karar verme yeteneğini göz ardı etmemeleri gerektiğini, onu pasif bir varlık olarak değil, hakları olan bir birey olarak görmeleri gerektiğini ortaya koyar. Bu yaklaşım, özellikle ergenlik çağındaki çocuklarla ilişkilerde ve onları doğrudan ilgilendiren kararların alınmasında büyük önem taşır.

III. Velayetin Belirlenmesi: Mahkeme Kararını Etkileyen Faktörler

Velayetin kime verileceği sorusu, özellikle ebeveynlerin ayrılığı veya boşanması durumunda gündeme gelen en hassas konulardan biridir. Mahkemeler, bu kararı verirken birçok faktörü titizlikle değerlendirir ve her zaman çocuğun üstün yararını esas alır.

  • Evlilik Birliği İçinde Velayet:

    Türk Medeni Kanunu’nun 336. maddesi uyarınca, evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar.2 Bu, “ortak velayet”in evlilik birliğindeki doğal ve yasal durumu olduğunu gösterir. Eşler, çocuklarıyla ilgili kararları ortaklaşa alırlar ve sorumlulukları birlikte paylaşırlar. Yasal bir sebep (örneğin, velayetin kaldırılmasını gerektiren bir durum) olmadıkça, velayet anne ve babadan alınamaz.2

  • Boşanma Durumunda Velayet:

    Evlilik birliğinin boşanma veya ayrılık kararıyla sona ermesi durumunda, hâkim çocuğun velayetini eşlerden birine vermek durumundadır.2 Velayetin kime verileceği konusunda hâkime geniş bir takdir yetkisi tanınmış olmakla birlikte 14, bu yetki mutlak olmayıp, her zaman çocuğun üstün yararı ilkesiyle sınırlıdır.

    • Anlaşmalı Boşanmada Velayet: Taraflar, boşanmanın sonuçları konusunda anlaştıkları gibi, çocuğun velayetinin kimde kalacağı hususunda da anlaşmaya varabilirler. Bu anlaşma, anlaşmalı boşanma protokolüne yazılarak mahkemeye sunulur.15 Ancak, hâkim tarafların bu anlaşmasıyla mutlak surette bağlı değildir. Eğer hâkim, yapılan anlaşmanın çocuğun üstün yararına aykırı olduğu kanaatine varırsa, protokolde değişiklik yapılmasını isteyebilir veya velayet konusunda farklı bir karar verebilir.14 Anlaşmalı velayet değişikliği protokolü dahi hâkim için bağlayıcı olmayıp, hâkim her durumda çocuğun menfaatini araştırmakla yükümlüdür.14
    • Çekişmeli Boşanmada Velayet: Taraflar arasında velayet konusunda bir anlaşmazlık bulunuyorsa, bu durum çekişmeli boşanma davasının en önemli unsurlarından biri haline gelir. Hâkim, tarafların iddialarını, sunulan delilleri, tanık beyanlarını ve özellikle uzmanlarca hazırlanan Sosyal İnceleme Raporu (SİR) ile pedagog raporlarını dikkate alarak çocuğun velayetini bir tarafa verir.15 Bu süreçte, çocuğun üstün yararının tespiti için kapsamlı bir değerlendirme yapılır.
  • Evlilik Dışı Doğan Çocukların Velayeti:

    Türk Medeni Kanunu’nun 337. maddesi, ana ve babanın evli olmaması durumunda çocuğun velayetinin kural olarak anneye ait olacağını düzenler.2 Bu, çocuğun doğumla birlikte otomatik olarak annenin velayeti altında olduğu anlamına gelir.

    Ancak, bazı özel durumlar bu kuralın istisnasını oluşturabilir:

    • Eğer anne küçük (reşit değil), kısıtlı (hukuki ehliyeti sınırlanmış), ölmüş veya velayet hakkı kendisinden alınmışsa, hâkim çocuğun menfaatini gözeterek çocuğa bir vasi atayabilir veya velâyeti babaya verebilir.2
    • Baba ile çocuk arasında hukuken soybağı kurulmuşsa (örneğin, çocuk babası tarafından tanınmışsa veya babalık davası sonucu babalık hükmü kurulmuşsa), baba da belirli koşulların varlığı halinde velayet davası açarak çocuğun velayetini talep edebilir.3 Bu durumda da hâkim, yine çocuğun üstün yararını gözeterek bir karar verecektir.
    • Eğer ana ve baba, çocuk doğduktan sonra birbirleriyle evlenirlerse, bu durumda velayet kendiliğinden ortak velayete dönüşür.5
  • Mahkemenin Değerlendirdiği Kriterler:

    Hâkim, velayet kararını verirken aşağıdaki temel kriterleri ve çocuğun özel durumunu dikkate alır:

    • Çocuğun Yaşı ve Gelişim Düzeyi:

      • 0-3 Yaş (Anne Bakım ve Şefkatine Muhtaç Dönem): Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, bu yaş grubundaki, özellikle anne sütüne ve bakımına muhtaç çocukların velayeti, annenin çocuğa bakmaktan aciz olması, sağlık durumunun çocuğa bakmaya elverişsizliği veya çocuğun gelişimine zarar verecek bir yaşam tarzı sürdürmesi gibi çok istisnai durumlar haricinde genellikle anneye verilir.4 Annenin bulaşıcı bir hastalığa sahip olması veya çocuğa zarar verebilecek nitelikte bir akıl hastalığının bulunması bu istisnai durumlara örnek teşkil edebilir.8
      • 3-7 Yaş: Bu dönemde de annenin bakım ve şefkatine olan ihtiyaç devam etmekle birlikte, babanın çocuğa sağlayabileceği koşullar ve çocuğun genel gelişim durumu da daha fazla dikkate alınmaya başlanır.
      • 7-12 Yaş: Çocuğun kendi düşüncelerini ifade etme yeteneği geliştiği için, mahkeme bu yaş grubundaki çocukların görüşlerini daha fazla önemsemeye başlar.11 Hâkim, bir pedagog veya uzman aracılığıyla çocuğun kiminle kalmak istediği yönündeki düşüncelerini alabilir, ancak bu görüş tek başına bağlayıcı değildir; nihai karar yine çocuğun genel menfaatleri doğrultusunda verilir.15
      • 12+ Yaş: Bu yaştaki çocuklar, kendilerini daha iyi ifade edebildikleri ve belirli bir olgunluk düzeyine eriştikleri kabul edildiğinden, mahkemeler çocuğun kendi isteğini ve kiminle kalmak istediği yönündeki tercihini önemli ölçüde dikkate alır.15 Genellikle 12 yaşını doldurmuş çocukların görüşlerine önem verilirken, 13 yaş ve üzeri çocukların beyanları daha da ciddiye alınır.19 Ancak, çocuğun tercihi, onun üstün yararına aykırı görülürse, mahkeme farklı bir karar verebilir.
    • Ebeveynlerin Yaşam Koşulları, Sağlık Durumu ve Çocuğa İlgi Düzeyi:

      • Ebeveynlerin çocuğa sunabileceği maddi olanaklar, barınma şartları (sağlıklı, güvenli ve istikrarlı bir ev ortamı), yaşam tarzları ve sosyal çevreleri değerlendirilir.15
      • Ebeveynlerin fiziksel ve ruhsal sağlık durumları, çocuğa bakma ve onunla ilgilenme kapasitelerini doğrudan etkileyebileceğinden önemli bir kriterdir.8 Özellikle çocuğun sağlığına ve gelişimine zarar verebilecek alkol, uyuşturucu gibi bağımlılıklar veya ciddi psikolojik rahatsızlıklar velayet kararını etkileyebilir.15
      • Ebeveynlerin çocuğa gösterdiği fiili ilgi, sevgi, şefkat ve onunla kurdukları duygusal bağ, velayet kararında büyük rol oynar.15 Çocuğun günlük bakımıyla (beslenme, temizlik, ödevlerine yardım vb.) daha çok hangi ebeveynin ilgilendiği, eğitimine kimin daha fazla destek olduğu gibi somut davranışlar göz önünde bulundurulur. Annenin çocuğa fiziksel veya psikolojik şiddet uygulaması, onu ihmal etmesi veya terk etmesi gibi durumlar velayetin babaya verilmesine neden olabilir.15
    • Çocuğun Alıştığı Sosyal Çevre ve Kardeş İlişkileri:

      • Mahkemeler, çocuğun mevcut yaşam düzeninin (okulu, arkadaş çevresi, yaşadığı semt) mümkün olduğunca korunmasına ve devamlılığının sağlanmasına özen gösterir.4 Çocuğun eğitim hayatının aksamaması ve alıştığı sosyal çevreden kopmaması, onun psikolojik ve sosyal istikrarı için önemli kabul edilir.15
      • Kardeşlerin birbirinden ayrılmaması ilkesi de Yargıtay kararlarında sıkça vurgulanan bir diğer önemli husustur.4 Kardeşlerin birlikte büyümelerinin, birbirlerine destek olmalarının ve aralarındaki bağın korunmasının çocuğun gelişimi için faydalı olduğu kabul edilir. Ancak, istisnai durumlarda, çocukların üstün yararı gerektiriyorsa (örneğin, yaş farkları çok fazlaysa veya bir çocuğun özel ihtiyaçları farklı bir düzenlemeyi zorunlu kılıyorsa), kardeşler farklı ebeveynlere verilebilir.18
    • Ebeveynlerin Ahlaki Durumu ve Yaşam Tarzının Çocuğun Yararına Etkisi:

      • Bu konu, son derece hassas bir değerlendirme gerektirir ve her zaman çocuğun üstün yararı süzgecinden geçirilerek ele alınır. Ebeveynin kişisel yaşam tercihleri, cinsel yönelimi veya dünya görüşü, çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal ve ahlaki gelişimini olumsuz etkilemediği sürece, velayet kararında tek başına belirleyici bir faktör olmamalıdır.8
      • Ancak, ebeveynin yaşam tarzı çocuğa kötü örnek teşkil ediyorsa, onu ihmal etmesine veya istismarına yol açıyorsa, güvenliğini tehlikeye atıyorsa (örneğin, haysiyetsiz bir yaşam sürmesi, sürekli suç işleyen kişilerle ilişki içinde olması, uyuşturucu veya alkol bağımlılığı gibi durumlar) bu durumlar velayet kararında dikkate alınır.8 Yargıtay, ebeveynin sadakatsizliği, kötü davranışı gibi durumları dikkate alsa da, örneğin zina eyleminin tek başına velayeti engellemeyeceğini, asıl önemli olanın çocuğun menfaati olduğunu vurgulamaktadır.8
    • Boşanmadaki Kusur Durumu:

      • Genel kural olarak, boşanmaya neden olan olaylardaki kusur durumu, velayet kararını doğrudan etkilemez.8 Hâkimin odaklandığı temel nokta, hangi ebeveynin çocuğun menfaatlerini daha iyi koruyacağı ve ona daha sağlıklı bir gelecek sunacağıdır. Boşanmada kusurlu olan bir eş, çocuğuna karşı sorumluluklarını daha iyi yerine getirebilecek durumda olabilir.

    Mahkemelerin çocuğun alıştığı çevrenin, okulunun ve genel yaşam düzeninin korunmasına verdiği önem, çocuğun psikolojik ve sosyal istikrarı açısından anlaşılırdır. Bu durum, pratikte bir “statüko”nun, yani mevcut durumun devam ettirilmesi yönünde bir eğilim yaratabilir. Örneğin, çocuk boşanma sürecinde veya sonrasında uzun bir süredir bir ebeveynle yaşıyorsa ve bu ebeveynin yanında bir düzen kurmuş, okuluna ve arkadaş çevresine alışmışsa, mahkeme bu mevcut düzeni kolay kolay bozmak istemeyebilir. Ancak, bu “statükonun korunması” ilkesi mutlak değildir. Eğer mevcut durum, çocuğun üstün yararına aykırı hale gelmişse (örneğin, velayet sahibi ebeveynin çocuğa karşı ihmalkar davranmaya başlaması, çocuğa kötü muamelede bulunması, yaşam koşullarında çocuğun gelişimini olumsuz etkileyecek radikal değişiklikler olması gibi), mahkeme bu statükoyu değiştirebilir ve velayeti diğer ebeveyne verebilir veya velayet düzenlemesinde gerekli değişiklikleri yapabilir.2 Velayetin değiştirilmesi davalarının varlığı ve koşulları da zaten bu statükonun sorgulanabilir ve çocuğun değişen ihtiyaçlarına göre yeniden değerlendirilebilir olduğunu göstermektedir.13 Bu nedenle ebeveynler, çocuğun mevcut düzeninin korunmasının bir avantaj olabileceğini bilmeli, ancak bu durumun çocuğun refahını olumsuz etkileyen koşullar karşısında her zaman aşılabileceğinin ve velayetin çocuğun ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirilebilen dinamik bir müessese olduğunun da farkında olmalıdır.

IV. Velayet Davası Süreci ve Türleri

Velayet davaları, çocuğun geleceğini şekillendiren önemli hukuki süreçlerdir. Bu davaların ne zaman ve nasıl açılacağı, hangi mahkemede görüleceği ve yargılama sürecinin nasıl işleyeceği gibi konular, taraflar için büyük önem taşır.

  • Velayet Davası Nedir ve Ne Zaman Açılır?

    Velayet davası, genel anlamıyla, müşterek çocuğun velayetinin düzenlenmesi, değiştirilmesi veya kaldırılması talebiyle açılan bir dava türüdür.13 Bu dava, genellikle çocuğun velayeti kendisinde olmayan anne veya baba tarafından, velayet hakkına sahip olan diğer ebeveyne karşı açılır.14 Velayet talebi, boşanma davası ile birlikte ileri sürülebileceği gibi 21, boşanma kararı kesinleştikten sonra ayrı bir dava olarak da açılabilir.

    Velayet davaları, kamu düzenine ilişkin kabul edildiğinden 21, çocuğun menfaatinin gerektirdiği her zaman açılabilir. Bu tür davalar için herhangi bir süre kısıtlaması, hak düşürücü süre veya zamanaşımı öngörülmemiştir.2 Yani, koşullar değiştiği ve çocuğun yararı gerektirdiği sürece velayetle ilgili yeni bir dava açmak mümkündür.

  • Geçici Velayet (Tedbiren Velayet) ve Önemi:

    Boşanma veya ayrılık davası açıldığında, dava süreci boyunca çocuğun kimin yanında kalacağı, bakımı ve korunmasının nasıl sağlanacağı gibi konularda belirsizlik yaşanmaması için hâkim, Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi uyarınca re’sen (kendiliğinden) veya taraflardan birinin talebi üzerine geçici önlemler alır.23 Bu önlemler kapsamında, dava sonuçlanıncaya kadar çocuğun velayeti geçici olarak (“tedbiren velayet” olarak da bilinir) ebeveynlerden birine verilir.21

    Geçici velayet kararı, verildiği andan itibaren hüküm ifade eder ve taraflardan birinin bu karara itiraz etmesi, kararın uygulanmasını durdurmaz.23 Uygulamada, özellikle küçük yaştaki çocukların geçici velayetinin anneye verildiği sıkça görülmekle birlikte 24, bu kesin bir kural değildir; hâkim her zaman çocuğun o anki menfaatlerini gözeterek karar verir. Geçici velayet, nihai velayet kararı anlamına gelmez ve yargılama sürecindeki yeni gelişmeler, deliller veya uzman raporları ışığında hâkim tarafından değiştirilebilir.14 Hatta eşler henüz boşanma davası açmamış olsalar bile, fiilen ayrı yaşıyorlarsa, çocuğun velayetinin geçici olarak kendilerine verilmesi için dava açabilirler.21 Geçici velayet, dava süresince çocuğun mağdur olmasını engellemek ve ona istikrarlı bir ortam sağlamak açısından büyük önem taşır.

  • Velayet Davası Dilekçesi Nasıl Hazırlanır? (Temel Unsurlar):

    Velayet davası açmak için yetkili ve görevli mahkemeye hitaben bir dava dilekçesi hazırlanması gerekir. Bu dilekçe, davanın temelini oluşturur ve taleplerin açık, net ve hukuki gerekçelere dayandırılmış bir şekilde ifade edilmesini gerektirir. Velayet davası dilekçesinde bulunması gereken temel unsurlar şunlardır 25:

    • Mahkemenin Adı: Davanın açılacağı yetkili ve görevli Aile Mahkemesi (veya o yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi Aile Mahkemesi Sıfatıyla).
    • Tarafların Kimlik Bilgileri: Davacı ve davalının adı, soyadı, T.C. kimlik numarası ve adresleri.
    • Müşterek Çocuğun Bilgileri: Velayeti talep edilen çocuğun/çocukların adı, soyadı ve doğum tarihi.
    • Konu: Velayetin talep edildiği (örneğin, velayetin değiştirilmesi, velayetin davacıya verilmesi vb.).
    • Açıklamalar (Vakıalar): Velayet talebinin dayandığı somut olaylar, gerekçeler ve çocuğun mevcut durumu detaylı bir şekilde anlatılmalıdır. Eğer velayetin değiştirilmesi isteniyorsa, mevcut velayet düzenlemesinin neden çocuğun menfaatine aykırı olduğu, hangi yeni ve önemli olguların ortaya çıktığı somut delillerle desteklenerek açıklanmalıdır.14 Örneğin, davalının velayet görevini ihmal ettiği, çocuğa kötü muamelede bulunduğu, yaşam koşullarının çocuğa uygun olmadığı gibi iddialar detaylandırılmalıdır.26
    • Hukuki Nedenler: İlgili kanun maddeleri (başta TMK olmak üzere) ve Yargıtay içtihatları belirtilebilir.
    • Deliller: İddiaları kanıtlayacak her türlü delil (tanık listesi ve beyanları, uzman raporları, nüfus kayıt örneği, varsa boşanma ilamı, fotoğraflar, mesaj kayıtları, okul ve sağlık kayıtları vb.) sıralanmalı ve dilekçeye eklenmelidir.22
    • Sonuç ve İstem: Mahkemeden ne talep edildiği (örneğin, çocuğun velayetinin davacıya verilmesi, geçici velayetin davacıya verilmesi, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesi) açıkça belirtilmelidir.

    Dilekçenin hukuki usul ve esaslara uygun olarak, bir avukat yardımıyla hazırlanması, hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşır.

  • Görevli ve Yetkili Mahkeme (Aile Mahkemesi):

    Velayet davalarında görevli mahkeme, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun uyarınca Aile Mahkemeleridir.14 Aile Mahkemesinin bulunmadığı yerlerde ise bu davalara Asliye Hukuk Mahkemeleri, Aile Mahkemesi sıfatıyla bakar.14 Davanın görevsiz bir mahkemede açılması durumunda, mahkeme görevsizlik kararı vererek dosyayı görevli mahkemeye gönderir.

    Yetkili mahkeme ise, davanın hangi yerdeki Aile Mahkemesinde açılacağını belirler. Genel kural olarak, velayet davalarında yetkili mahkeme davalının (yani, velayet hakkına sahip olan veya velayeti talep edilen diğer ebeveynin) dava tarihindeki yerleşim yeri mahkemesidir.14 Ancak, velayetin değiştirilmesi gibi bazı dava türlerinde, Yargıtay içtihatları uyarınca davacının kendi yerleşim yeri mahkemesinde de dava açabileceği kabul edilmektedir.18 Ayrıca, müşterek çocuğun fiilen oturduğu yer mahkemesinin de yetkili olabileceği durumlar söz konusudur.22 Yetki konusu, davanın usulüne uygun yürütülmesi için önemlidir ve yanlış mahkemede dava açılması zaman kaybına neden olabilir.

  • Yargılama Süreci ve Deliller:

    Velayet davaları, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca basit yargılama usulüne tabidir.14 Bu usul, yazılı yargılama usulüne göre daha hızlı ve daha az masraflı olması amacıyla düzenlenmiştir. Ancak, velayet davalarının kamu düzeniyle doğrudan ilgili olması ve hâkimin re’sen (kendiliğinden) araştırma ilkesiyle hareket etmesi nedeniyle, mahkemenin tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar vermesi gibi basit yargılama usulünün bazı tipik özellikleri bu davalarda genellikle tam olarak uygulanmaz.22 Hâkim, çocuğun üstün yararını tespit etmek için kapsamlı bir inceleme yapmakla yükümlüdür.

    Yargılama sürecinde hâkim, tarafların iddia ve savunmalarını dinler, sundukları delilleri toplar. En önemli deliller arasında tanık beyanları, uzmanlar (psikolog, pedagog, sosyal hizmet uzmanı) tarafından hazırlanan Sosyal İnceleme Raporu (SİR) veya pedagog raporu, idrak çağındaki çocuğun bizzat dinlenmesi, tarafların sosyo-ekonomik durum araştırmaları, okul kayıtları, sağlık raporları, fotoğraflar, mesajlaşma kayıtları gibi çocuğun durumu ve ebeveynlerin velayet görevini yerine getirme yeterliliği hakkında bilgi veren her türlü belge ve olgu yer alabilir.21 Hâkim, tüm bu delilleri bir bütün olarak değerlendirerek ve her zaman çocuğun üstün yararını gözeterek bir karar verir.

  • Velayet Davaları Ne Kadar Sürer? (Ortalama Süreler):

    Velayet davalarının ne kadar süreceği, davanın karmaşıklığına, taraflar arasındaki anlaşmazlığın boyutuna, toplanması gereken delillerin niteliğine ve sayısına, mahkemenin iş yoğunluğuna ve davanın görüldüğü yerdeki adli süreçlerin hızına göre değişiklik gösterir.14 Bu nedenle kesin bir süre vermek mümkün olmamakla birlikte, genel bir fikir edinmek açısından bazı ortalama sürelerden bahsedilebilir.

    Uygulamada, bir velayet davasının ortalama olarak 3-4 celsede sonuçlanabileceği ve bu sürecin yaklaşık 4 ay ile 1 yıl arasında sürebileceği belirtilmektedir.14 Bazı kaynaklar bu süreyi ortalama 1 yıl olarak ifade ederken 14, bazıları 1 ila 1,5 yıl arasında değişebileceğini belirtmektedir.18 Ortak velayet talepli davalar için de benzer şekilde 3 ay ile 1 yıl arasında değişen süreler öngörülmektedir.31 Bu süreler, davanın çekişmesiz olup olmamasına, uzman raporlarının hazırlanma süresine, tanıkların dinlenmesine ve diğer usuli işlemlere bağlı olarak uzayabilir veya kısalabilir.

    Velayet davalarının Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca basit yargılama usulüne tabi olması 14, teorik olarak bu davaların daha hızlı sonuçlanması gerektiği beklentisini doğurur. Ancak, bu davaların kamu düzenine ilişkin olması ve hâkimin çocuğun üstün yararını tespit etmek amacıyla re’sen araştırma yapmakla yükümlü olması 21, sürecin titizlikle yürütülmesini gerektirir. Çocuğun üstün yararının tespiti için Sosyal İnceleme Raporu (SİR) veya pedagog raporu gibi kapsamlı uzman incelemelerinin yapılması, tanıkların dinlenmesi ve idrak çağındaki çocuğun bizzat mahkeme tarafından veya uzman aracılığıyla dinlenmesi gibi adımlar, zaman alıcı olabilir.7 Bu kapsamlı araştırma ve delil toplama süreci, basit yargılama usulünün teorik hız avantajını pratikte dengeleyebilir ve davaların beklenenden daha uzun sürmesine neden olabilir.14 Özellikle taraflar arasında yoğun bir çekişme varsa, iddialar karmaşıksa veya delillerin toplanması zorlaşıyorsa, yargılama süreci daha da uzayabilir. Bu nedenle, tarafların velayet davasının “basit yargılama” olarak adlandırılmasına rağmen, çocuğun tüm geleceğini etkileyen son derece önemli bir dava olması nedeniyle derinlemesine ve titiz bir inceleme gerektirdiğini ve bu süreçte sabırlı olmaları gerektiğini anlamaları önemlidir. Uzman bir avukattan hukuki destek alarak süreci doğru ve etkin bir şekilde yönetmek, gereksiz gecikmelerin önlenmesine ve davanın mümkün olan en kısa sürede çocuğun yararına sonuçlanmasına katkı sağlayabilir.

V. Çocuğun Görüşünün Alınması ve Uzman Raporları

Velayet davalarında, kararın merkezinde yer alan çocuğun düşünceleri ve içinde bulunduğu koşulların uzmanlar tarafından değerlendirilmesi, adil ve çocuğun üstün yararına en uygun kararın verilebilmesi için hayati önem taşır.

  • İdrak Yaşındaki Çocuğun Mahkemede Dinlenmesi (Kaç Yaşından İtibaren?):

    Türk hukuk sistemi ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, idrak gücüne (ayırt etme yeteneğine) sahip olan çocuğun, kendisini doğrudan ilgilendiren velayet davalarında görüşünün alınmasını önemli bir prensip olarak kabul etmektedir.4 Bu, çocuğun bir birey olarak dikkate alındığının ve kendi hayatıyla ilgili süreçlere katılım hakkının tanındığının bir göstergesidir.

    Uygulamada ve Yargıtay kararlarında, genellikle 8 yaş ve üzeri çocuklar idrak çağında kabul edilmekte ve bu yaştaki çocukların velayetle ilgili davalarda dinlenmeleri zorunlu görülmektedir.13 Bazı kaynaklar ise genellikle 12 yaşını doldurmuş çocukların görüşlerine daha fazla önem verildiğini, ancak bunun kesin bir kural olmadığını ve çocuğun bireysel gelişim düzeyine göre bu yaş sınırının değişebileceğini belirtmektedir.19 Örneğin, 8-12 yaş aralığındaki çocukların fikirlerine belirli bir ölçüde değer verilirken, 12 yaş ve üzeri çocukların görüşleri velayet kararlarında önemli bir etken haline gelmekte, 13 yaş ve üzeri çocukların beyanları ise mahkeme tarafından oldukça ciddiye alınmaktadır.19

    Çocuğun mahkemede dinlenmesi süreci, onun psikolojisini olumsuz etkilemeyecek şekilde, özel bir hassasiyetle yürütülür. Genellikle bu görüşme, bir uzman (pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanı) eşliğinde, çocuğun kendini rahatça ifade edebileceği, baskı altında hissetmeyeceği bir ortamda gerçekleştirilir.19 Uzman, çocuğa yaşına ve anlama düzeyine uygun sorular sorarak onun velayet konusundaki düşüncelerini, tercihlerini, ebeveynleriyle olan ilişkisini ve varsa endişelerini anlamaya çalışır.

    Çocuğun ifade ettiği görüşler, mahkeme için önemli bir yol gösterici ve değerli bir delil olmakla birlikte, tek başına bağlayıcı nitelikte değildir.15 Hâkim, çocuğun beyanını, dosyadaki diğer tüm delillerle (uzman raporları, tanık beyanları, ebeveynlerin durumu vb.) ve her şeyden önce çocuğun genel üstün yararı ilkesiyle birlikte değerlendirerek nihai kararını verir. Eğer çocuğun ifade ettiği tercih, onun uzun vadeli menfaatlerine aykırı görülüyorsa, mahkeme çocuğun isteğinin aksi yönde de bir karar alabilir.29

  • Sosyal İnceleme Raporu (SİR) ve Pedagog Raporunun Velayet Kararındaki Rolü:

    Velayet davalarında mahkeme, çocuğun ve ebeveynlerin içinde bulunduğu durumu daha kapsamlı ve objektif bir şekilde anlayabilmek, çocuğun üstün yararını en doğru şekilde tespit edebilmek amacıyla uzmanlardan (genellikle psikolog, pedagog veya sosyal hizmet uzmanları) Sosyal İnceleme Raporu (SİR) veya pedagog raporu alınmasına karar verir.7 Bu raporlar, özellikle çekişmeli velayet davalarında, hâkimin kararını şekillendiren en önemli deliller arasında yer alır.7

    Raporu hazırlamakla görevlendirilen uzmanlar, kapsamlı bir inceleme yaparlar. Bu inceleme sürecinde uzmanlar;

    • Her iki ebeveynle ayrı ayrı görüşmeler yaparak onların kişilik özelliklerini, ebeveynlik becerilerini, çocuğa karşı tutum ve davranışlarını, yaşam tarzlarını, çocuğa sunabilecekleri maddi ve manevi imkanları, barınma ve genel yaşam koşullarını değerlendirirler.7
    • Müşterek çocukla, yaşına ve gelişim düzeyine uygun bir şekilde, gerekirse birden fazla görüşme yaparak onun ebeveynleriyle olan ilişkisini, duygusal bağını, varsa korku ve endişelerini, kiminle kalmak istediği yönündeki düşüncelerini (eğer idrak yaşındaysa) ve genel psikolojik durumunu anlamaya çalışırlar.7
    • Gerekli gördükleri takdirde, çocuğun okuluyla, öğretmenleriyle, yakın çevresindeki diğer kişilerle (örneğin, çocuğa bakan büyükanne, dede gibi) görüşmeler yapabilirler.
    • Ebeveynlerin ve çocuğun yaşadığı ev ortamlarını yerinde gözlemleyebilirler.

    Hazırlanan SİR veya pedagog raporu, hâkim için bağlayıcı olmasa da 7, çocuğun kimin yanında kalmasının onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişimi açısından daha faydalı olacağı yönünde önemli bir kanaat oluşturur. Mahkeme, bu raporları diğer delillerle birlikte değerlendirerek velayet konusunda en adil ve çocuğun yararına en uygun kararı vermeye çalışır.

    Aşağıdaki tablo, bir Sosyal İnceleme Raporu’nda (SİR) tipik olarak incelenen temel başlıkları özetlemektedir. Bu tablo, SİR’in ne kadar kapsamlı bir değerlendirme içerdiğini ve mahkemenin karar verirken hangi faktörleri dikkate aldığını somut bir şekilde göstermesi açısından önemlidir. Bu, davanın ciddiyetini ve sürece hazırlıklı olmanın gerekliliğini vurgular.

    Tablo 1: Sosyal İnceleme Raporu’nda (SİR) İncelenen Temel Başlıklar

İncelenen Başlık Açıklama ve Kapsam
Çocuğun Kimlik ve Gelişim Bilgileri Yaş, cinsiyet, doğum tarihi, devam ettiği okul, genel sağlık durumu, varsa özel ihtiyaçları (fiziksel, zihinsel, duygusal).
Ebeveynlerin Kişisel ve Sosyo-Ekonomik Durumu Yaş, eğitim durumu, meslek, gelir düzeyi, çalışma saatleri, genel sağlık durumu (fiziksel ve ruhsal), yaşam tarzı, sosyal çevreleri.
Ebeveynlerin Çocuğa Karşı Tutum ve Davranışları Çocuğa gösterilen ilgi, sevgi, şefkat; disiplin anlayışları; çocuğun ihtiyaçlarına duyarlılıkları; bakım ve yetiştirme becerileri; ebeveynlik rolleri.
Çocuğun Yaşam Ortamı ve Koşulları (Her Bir Ebeveyn İçin) Evin fiziksel koşulları (oda sayısı, çocuğa ait alan, hijyen, güvenlik), evin bulunduğu çevre, çocuğun gelişimine uygunluğu.
Çocuk ile Ebeveyn Arasındaki İlişki ve Bağ Uzmanın gözlemleri, çocuk ve ebeveynlerin beyanları doğrultusunda aralarındaki iletişim, etkileşim, duygusal yakınlık ve bağlanma durumu.
Çocuğun Kardeşlerle ve Diğer Aile Bireyleriyle İlişkisi Varsa kardeşleriyle ilişkisi, kardeşlerin birbirinden ayrılmasının olası etkileri; büyükanne, dede gibi diğer yakınlarla ilişkileri.
Çocuğun Okul ve Sosyal Çevresiyle Uyumu Okuldaki başarısı, öğretmenleriyle ve arkadaşlarıyla ilişkileri, sosyal aktivitelere katılımı, genel uyum düzeyi.
İdrak Yaşındaki Çocuğun Beyanı ve Tercihleri Çocuğun velayet konusundaki düşünceleri, kiminle yaşamak istediği, bu tercihinin nedenleri (uzman eşliğinde ve yaşına uygun şekilde alınır).
Uzmanın Değerlendirmesi ve Sonuç Kanaati Toplanan tüm bilgiler ışığında, çocuğun üstün yararına en uygun velayet düzenlemesinin ne olacağına dair uzmanın gerekçeli görüşü ve önerisi.

VI. Ortak Velayet: Türkiye’deki Uygulaması ve Şartları

Evlilik birliği devam ederken velayetin anne ve baba tarafından birlikte kullanılması yasal bir zorunlulukken 34, boşanma sonrasında da bu ortaklığın devam etmesi anlamına gelen “ortak velayet” kavramı, Türk hukukunda son yıllarda daha fazla gündeme gelmeye başlamıştır.

  • Ortak Velayet Nedir?

    Ortak velayet, boşanmış olsalar dahi anne ve babanın, çocuklarının bakımı, eğitimi, sağlığı, temsili gibi velayetten doğan tüm hak ve sorumlulukları eşit bir şekilde ve birlikte kullanmaya devam etmeleri anlamına gelir.2 Bu modelde, ebeveynler çocuğun hayatıyla ilgili önemli kararları ortaklaşa alırlar ve ebeveynlik rollerini aktif bir şekilde sürdürürler. Amaç, çocuğun her iki ebeveyniyle de güçlü ve sağlıklı bir ilişki kurarak büyümesini sağlamak ve boşanmanın olumsuz etkilerini en aza indirmektir. Ortak velayet, çocuğun üstün menfaati ve ebeveynlerin gönüllülük esasına dayanır.34

  • Ortak Velayete Karar Verilme Koşulları:

    Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sonrası ortak velayete ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, geleneksel uygulama genellikle velayetin tek bir ebeveyne bırakılması yönündeydi.35 Ancak, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler (özellikle Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7 No’lu Protokol) ve Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca bu sözleşmelerin kanun hükmünde olması 34, Yargıtay’ın içtihatlarında bir değişime yol açmıştır. Özellikle Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017 yılında verdiği bir kararla, ortak velayetin Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmadığı ve çocuğun üstün yararına olması halinde uygulanabileceği kabul edilmiştir.35

    Mahkemenin ortak velayete karar verebilmesi için bazı temel koşulların bir arada bulunması gerekir:

    • Çocuğun Üstün Yararı: Her velayet kararında olduğu gibi, ortak velayetin de öncelikle çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişimine olumlu katkı sağlayacağının ve onun menfaatine olacağının tespit edilmesi esastır.2
    • Ebeveynlerin Anlaşması ve İşbirliği Yeteneği: Ortak velayetin en önemli şartlarından biri, ebeveynlerin bu konuda istekli ve anlaşmış olmalarıdır. Daha da önemlisi, boşanmış olmalarına rağmen çocuğun yetiştirilmesi, eğitimi ve diğer ihtiyaçları konusunda sağlıklı bir iletişim kurabileceklerini, işbirliği yapabileceklerini ve uyumlu hareket edebileceklerini mahkemeye göstermeleri gerekir.11 Taraflar arasında derin bir husumet ve iletişim kopukluğu varsa, ortak velayet çocuğun yararına olmaktan çıkıp yeni çatışmalara neden olabilir. Bu nedenle, çekişmeli boşanma davalarında ortak velayet kararı verilmesi genellikle daha zordur.15
    • Çocuğun Görüşü: Eğer çocuk idrak çağındaysa (genellikle 8 yaş ve üzeri), ortak velayet düzenlemesi hakkındaki düşünceleri ve tercihleri de dikkate alınmalıdır.2
    • Uzman Görüşü: Mahkeme, ortak velayetin çocuk üzerindeki olası etkilerini değerlendirmek ve ebeveynlerin işbirliği potansiyelini anlamak için pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanından rapor alabilir.2
  • Ortak Velayetin Uygulanmasında Hak ve Sorumlulukların Paylaşımı (Eğitim, Sağlık, İkamet vb.):

    Ortak velayete karar verildiğinde, ebeveynler çocuğun hayatıyla ilgili birçok konuda birlikte karar alma ve sorumlulukları paylaşma yükümlülüğü altına girerler.34 Bu paylaşım genellikle şu alanları kapsar:

    • Eğitim: Çocuğun hangi okula gideceği, eğitimiyle ilgili özel ihtiyaçları, kurslar veya ek dersler gibi konularda ortak karar alınır.
    • Sağlık: Çocuğun sağlık durumuyla ilgili önemli kararlar (ameliyat, uzun süreli tedavi vb.), aşıları, doktor seçimleri birlikte yapılır.
    • İkamet: Çocuğun nerede ikamet edeceği (hangi ebeveynin yanında daha çok kalacağı veya dönüşümlü bir düzenleme olup olmayacağı) konusunda anlaşmaya varılması veya mahkemenin bir düzenleme yapması gerekir. Bir ebeveynin çocuğu başka bir şehre veya ülkeye götürmesi genellikle diğer ebeveynin onayına tabidir.
    • Günlük Bakım ve Yaşam Tarzı: Çocuğun günlük rutinleri, beslenmesi, sosyal aktiviteleri, dini eğitimi gibi konularda da ebeveynlerin uyum içinde hareket etmesi beklenir.
    • Mali Sorumluluklar: Çocuğun eğitim, sağlık, giyim, beslenme gibi tüm masraflarının ebeveynler tarafından gelir durumlarına ve çocuğun ihtiyaçlarına göre nasıl karşılanacağı belirlenir. Ortak velayet durumunda nafaka yükümlülüğü, çocuğun fiilen kimin yanında daha çok kaldığı ve bakımını kimin daha fazla üstlendiği gibi faktörlere göre şekillenebilir. Eğer bir ebeveyn çocuğun günlük bakımını daha fazla üstleniyorsa, diğer ebeveynden iştirak nafakası veya katkı payı talep edilebilir.35
    • Kişisel İlişki: Ortak velayette amaç, çocuğun her iki ebeveyniyle de düzenli ve yeterli kişisel ilişki kurması olduğundan, bu ilişkinin nasıl sürdürüleceği (görüşme sıklığı, yatılı kalma, tatiller, özel günler vb.) detaylı bir şekilde planlanır.
  • Ortak Velayet Protokolü:

    Ortak velayetin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için, ebeveynlerin yukarıda belirtilen tüm hususları ve uygulamanın detaylarını içeren yazılı bir ortak velayet protokolü hazırlamaları ve bunu mahkemeye sunmaları büyük önem taşır.36 Mahkeme tarafından onaylanan bu protokol, taraflar için bağlayıcı hale gelir ve gelecekte ortaya çıkabilecek olası anlaşmazlıkların çözümünde bir yol haritası sunar.

    Bir ortak velayet protokolünde genellikle şu maddeler yer almalıdır 35:

    • Çocuğun asıl ikametgahının hangi ebeveynin yanında olacağı veya dönüşümlü ikamet düzeni.
    • Çocuğun her bir ebeveynle ne kadar süreyle ve hangi zaman dilimlerinde (hafta içi, hafta sonu) kalacağına dair detaylı bir takvim.
    • Resmi tatiller, dini bayramlar, okul tatilleri ve özel günlerde (doğum günleri, yılbaşı vb.) ebeveynler arasındaki paylaşım planı.
    • Çocuğun eğitimi (okul seçimi, ders dışı aktiviteler, eğitim masraflarının paylaşımı) ve sağlık (doktor seçimi, tedavi kararları, sağlık sigortası, sağlık masraflarının paylaşımı) konularında karar alma süreçleri.
    • Çocuğun genel giderlerinin (giyim, beslenme, harçlık vb.) nasıl karşılanacağı ve nafaka düzenlemesi.
    • Ebeveynler arasındaki iletişim kuralları ve önemli kararların alınmasında izlenecek yöntemler.
    • Anlaşmazlık durumunda başvurulacak çözüm yolları (örneğin, arabuluculuk).

    Ortak velayetin başarısı, büyük ölçüde ebeveynlerin birbirleriyle sağlıklı bir iletişim kurabilme, esneklik gösterebilme ve en önemlisi kendi aralarındaki kişisel sorunları çocuğun menfaatlerinin önüne koymama becerilerine bağlıdır. Çünkü ortak velayet, ebeveynlerin sürekli iletişim halinde olmasını ve çocuğun hayatındaki önemli kararları (eğitim, sağlık vb.) birlikte almasını gerektirir.34 Bu, ebeveynler arasında geçmişteki anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp, çocuğun iyiliği için ortak bir paydada buluşabilme olgunluğunu zorunlu kılar. Hazırlanan protokoller bir çerçeve sunsa da, hayatın getirdiği beklenmedik durumlar (çocuğun ani bir hastalığı, okulda yaşanan bir sorun vb.) karşısında ebeveynlerin esnek olabilmeleri ve hızlıca ortak kararlar alabilmeleri gerekecektir. Eğer ebeveynler etkili bir iletişim kuramaz, sürekli olarak çatışır veya çocuğun yararına olan kararlarda dahi uzlaşamazlarsa, ortak velayet düzenlemesi çocuğun yararına olmaktan çıkıp onun için yeni bir stres ve belirsizlik kaynağına dönüşebilir. Bu gibi durumlarda, velayet düzenlemesinin yeniden gözden geçirilmesi ve gerekirse değiştirilmesi gündeme gelebilir.34 Dolayısıyla, ortak velayeti düşünen ebeveynler, sadece yasal bir düzenlemeye değil, aynı zamanda sürekli bir iletişim, işbirliği ve karşılıklı saygı taahhüdüne girdiklerini anlamalıdırlar. Bu, sadece “anlaşmak” değil, “birlikte ebeveynlik yapabilmek” meselesidir ve gerekirse bu konuda profesyonel destek (ebeveyn danışmanlığı, arabuluculuk vb.) almaları, ortak velayetin başarısı için kritik bir öneme sahip olabilir.

VII. Velayetin Değiştirilmesi ve Kaldırılması

Mahkeme tarafından verilen velayet kararları, çocuğun ve ebeveynlerin yaşam koşullarındaki değişikliklere bağlı olarak zamanla çocuğun üstün yararına hizmet etmeyebilir. Bu gibi durumlarda, mevcut velayet düzenlemesinin yeniden gözden geçirilmesi ve gerekirse değiştirilmesi veya daha ağır koşullarda kaldırılması gündeme gelebilir.

  • Velayetin Değiştirilmesi Davası (Şartları ve Sebepleri):

    Mahkemece verilen velayet kararları, kesin hüküm niteliğinde değildir; yani değişmez ve sorgulanamaz kararlar değildir.17 Çocuğun menfaatini etkileyen önemli ve sürekli bir değişiklik (yeni bir olgu) ortaya çıktığında, velayetin değiştirilmesi amacıyla dava açılabilir.2 Bu dava, velayet hakkı kendisinde olmayan ebeveyn tarafından açılabileceği gibi, bazı durumlarda velayet hakkına sahip olan ebeveyn tarafından da (örneğin, artık çocuğa bakamayacak durumda olması veya çocuğun diğer ebeveynle yaşamasının daha faydalı olacağına inanması gibi nedenlerle) açılabilir.2

    Velayetin değiştirilmesi davası açmak için herhangi bir süre kısıtlaması veya zamanaşımı söz konusu değildir; çocuğun menfaatinin gerektirdiği her zaman bu dava açılabilir.2

    Türk Medeni Kanunu’nun 183. maddesi (“Durumun değişmesi”) ve 349-351. maddeleri (“Velayete ilişkin önlemler”) velayetin değiştirilmesi için genel çerçeveyi çizer. Değiştirilme sebepleri kanunda sınırlı sayıda sayılmamış olup, çocuğun üstün yararını etkileyen her türlü önemli ve sürekli değişiklik bir gerekçe oluşturabilir.18 Sıkça karşılaşılan bazı değiştirme sebepleri şunlardır:

    • Velayet Sahibi Ebeveynin Yeniden Evlenmesi (TMK m. 349): Bu durum, tek başına velayetin değiştirilmesi için yeterli bir sebep olarak kabul edilmez.10 Yargıtay kararları da bu yöndedir.37 Ancak, yeni evliliğin çocuğun menfaatlerini olumsuz etkilediği (örneğin, üvey ebeveynin çocuğa kötü davranması, çocuğun yeni aile ortamında ihmal edilmesi, yaşam koşullarının çocuğun aleyhine kötüleşmesi, velayet sahibi ebeveynin yeni eşi nedeniyle çocukla yeterince ilgilenememesi) somut delillerle ispatlanırsa, velayet değiştirilebilir veya durumun ağırlığına göre velayet kaldırılarak çocuğa vasi atanabilir.5
    • Velayet Sahibi Ebeveynin Başka Bir Yere Taşınması (TMK m. 183): Velayet sahibi ebeveynin başka bir şehre veya ülkeye taşınması da tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez.13 Ancak, bu taşınma çocuğun alıştığı sosyal çevreden, okulundan kopmasına, eğitiminin aksamasına, diğer ebeveynle kişisel ilişkisinin ciddi şekilde zedelenmesine veya engellenmesine yol açıyorsa ve genel olarak çocuğun yaşam düzenini onun aleyhine önemli ölçüde bozuyorsa, velayetin değiştirilmesi için haklı bir sebep olarak değerlendirilebilir.2
    • Velayet Sahibi Ebeveynin Ölümü (TMK m. 183): Velayet hakkına sahip olan ebeveynin ölümü durumunda, velayet kural olarak hayatta kalan diğer ebeveyne geçer.2 Ancak, mahkeme, sağ kalan ebeveynin velayeti üstlenmesinin çocuğun menfaatine aykırı olduğuna (örneğin, çocuğa bakabilecek durumda olmaması, çocuğa zarar verme ihtimali gibi nedenlerle) karar verirse, çocuğa bir vasi atayabilir veya velayeti uygun göreceği başka bir şekilde düzenleyebilir.18
    • Velayet Görevinin İhmali veya Kötüye Kullanılması: Velayet sahibi ebeveynin çocuğun bakımını, eğitimini, sağlığını veya genel gelişimini ciddi şekilde ihmal etmesi, ona yeterli ilgiyi göstermemesi, çocuğa karşı fiziksel, duygusal veya cinsel istismarda bulunması, onu terk etmesi, ahlaki gelişimini tehlikeye atacak bir yaşam sürmesi veya çocuğu bu tür ortamlara maruz bırakması gibi durumlar, velayetin değiştirilmesi için en önemli ve haklı sebepler arasındadır.2
    • Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasının Engellenmesi: Velayet hakkına sahip olan ebeveynin, diğer ebeveynin çocukla mahkeme tarafından belirlenen kişisel ilişki kurmasını haksız yere, sürekli ve kasıtlı olarak engellemesi de velayetin değiştirilmesi için bir gerekçe oluşturabilir.2 Bu durum, çocuğun diğer ebeveyniyle olan bağının koparılmaya çalışıldığı ve çocuğun bu durumdan olumsuz etkilendiği anlamına gelebilir.
    • Çocuğun Menfaatini Gerektiren Diğer Durumlar: Yukarıda sayılanların dışında, çocuğun sağlık durumu, eğitim ihtiyaçları, psikolojik durumu veya ebeveynlerin yaşam koşullarındaki önemli değişiklikler gibi, çocuğun üstün yararını doğrudan etkileyen ve velayet düzenlemesinin yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılan her türlü yeni ve önemli olgu, velayetin değiştirilmesi için dava sebebi olabilir.17

    Aşağıdaki tablo, velayetin değiştirilmesi için sıkça karşılaşılan nedenleri ve ilgili yasal dayanaklarını özetlemektedir. Bu tablo, hangi durumlarda velayetin değiştirilmesi davası açılabileceği konusunda genel bir fikir vermeyi amaçlamaktadır.

    Tablo 2: Velayetin Değiştirilmesi İçin Sık Karşılaşılan Nedenler

Neden Açıklama İlgili TMK Maddesi (varsa)
Velayet Sahibinin Yeniden Evlenmesi Yeni evliliğin çocuğun menfaatini olumsuz etkilemesi (ihmal, kötü muamele, yaşam koşullarının kötüleşmesi vb.) TMK m. 349
Velayet Sahibinin Başka Yere Taşınması Taşınmanın çocuğun düzenini, eğitimini, diğer ebeveynle ilişkisini ciddi şekilde olumsuz etkilemesi TMK m. 183
Velayet Sahibinin Ölümü Velayet kural olarak sağ kalan ebeveyne geçer (çocuğun menfaati aksini gerektirmedikçe) TMK m. 183
Çocuğun İhmali / İstismarı Çocuğun bakımı, eğitimi, sağlığı konularında ağır ve sürekli ihmal; fiziksel, duygusal veya cinsel istismar TMK m. 348
Diğer Ebeveynle Kişisel İlişkinin Sürekli Engellenmesi Velayet sahibi ebeveynin haksız ve kasıtlı olarak diğer ebeveynin çocukla görüşmesini engellemesi Genel Hukuk Prensipleri
Çocuğun Sağlığının veya Güvenliğinin Tehlikeye Girmesi Velayet sahibi ebeveynin yaşam tarzı, ihmali veya yetersizliği nedeniyle çocuğun sağlığının/güvenliğinin risk altında olması TMK m. 348
Çocuğun Eğitiminin Ciddi Şekilde Aksatılması Velayet sahibi ebeveynin çocuğun eğitimine ilgisiz kalması, okula göndermemesi veya eğitimini engellemesi TMK m. 340, 348
Ebeveynin Akıl Sağlığı veya Bağımlılık Sorunları Ebeveynin bu sorunlar nedeniyle çocuğa bakma ehliyetini ve yeteneğini kaybetmesi TMK m. 348
Çocuğun (İdrak Yaşında) Diğer Ebeveynle Yaşama İsteği Çocuğun bu isteğinin kendi üstün yararına uygun olması ve diğer ebeveynin de velayeti üstlenebilecek durumda olması Genel Hukuk Prensipleri
  • Velayetin Kaldırılması Davası (Ağır Durumlar) (TMK m. 348):

    Velayetin kaldırılması, velayetin değiştirilmesinden daha ağır sonuçları olan ve ancak son çare olarak başvurulan bir hukuki yoldur. Türk Medeni Kanunu’nun 348. maddesi, çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden (örneğin, ebeveyne uyarıda bulunma, danışmanlık hizmeti alma zorunluluğu getirme gibi) sonuç alınamaması veya bu önlemlerin baştan yetersiz kalacağının anlaşılması durumunda, hâkimin velayetin kaldırılmasına karar verebileceğini düzenler.2

    Velayetin kaldırılmasını gerektiren başlıca sebepler şunlardır (TMK m. 348):

    • Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı (özellikle çocuğa bakmayı engelleyecek nitelikte), başka bir yerde bulunması (örneğin, uzun süreli hapis cezası) veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.2
    • Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini (bakım, eğitim, koruma vb.) ağır biçimde ve sürekli olarak savsaklaması.2 Bu durum, çocuğun terk edilmesi, ağır ihmale veya istismara maruz bırakılması gibi halleri kapsar.

    Eğer velayet, hem anneden hem de babadan kaldırılırsa, mahkeme çocuğa bir vasi atar.2 Vasi, çocuğun yasal temsilcisi olur ve onun bakımı, eğitimi ve malvarlığının yönetimiyle ilgilenir.

    Önemli bir nokta, velayetin kaldırılmasının, anne ve babanın çocuğun bakım ve eğitim giderlerini karşılama (yani iştirak nafakası ödeme) yükümlülüğünü ortadan kaldırmamasıdır.10 Ayrıca, velayetin kaldırılmasını gerektiren sebepler ortadan kalkarsa, hâkim, re’sen veya ana ya da babanın talebi üzerine velayeti geri verebilir.10 Mahkeme kararında aksi belirtilmedikçe, velayetin kaldırılması kararı, mevcut ve ileride doğacak bütün çocukları kapsayabilir.10

    Velayetin değiştirilmesi ile kaldırılması arasındaki temel fark, hukuki sonuçlarının ağırlığıdır. Velayetin değiştirilmesi durumunda, velayet bir ebeveynden alınıp diğer ebeveyne verilir; çocuk yine bir ebeveynin velayeti altında kalmaya devam eder.13 Velayetin kaldırılması ise, ebeveynin (veya her iki ebeveynin) çocuk üzerindeki velayet hakkının tamamen sona ermesi anlamına gelir. Eğer her iki ebeveynin de velayeti kaldırılmışsa, çocuk artık ebeveynlerinin yasal koruması ve temsili altında olmaz; bu görev vasi tarafından üstlenilir.2 Kaldırılma sebepleri, genellikle ebeveynin velayet görevini yerine getirme ehliyetini temelden sarsan, çocuğun gelişimini ciddi şekilde tehlikeye atan daha ağır ve vahim durumlardır. Değiştirilme sebepleri ise daha çeşitli olabilir ve her zaman ebeveynin ağır bir kusurunu gerektirmeyebilir; bazen sadece çocuğun menfaati için diğer ebeveynin yanında yaşaması daha uygun hale gelmiş olabilir. Bu nedenle, tarafların taleplerinin hukuki niteliğini (değiştirme mi, kaldırma mı) doğru belirlemeleri ve buna uygun somut gerekçeler ve deliller sunmaları, davanın seyri ve sonucu açısından hayati önem taşır. “Velayetin kaldırılması” talebi, çok daha ciddi sonuçları olan ve ancak son çare olarak, çok ağır ve istisnai koşullarda gündeme gelebilecek bir taleptir. Aşık Hukuk Bürosu olarak, müvekkillerimizi bu önemli ayrım ve hukuki sonuçları konusunda detaylı bir şekilde bilgilendirmekteyiz.

VIII. Velayet Davalarında Mali Hususlar ve Diğer Haklar

Velayet davaları, sadece çocuğun kimin yanında kalacağını belirlemekle kalmaz, aynı zamanda çocuğun maddi ihtiyaçlarının karşılanması ve velayeti alamayan ebeveynin çocukla ilişkisinin düzenlenmesi gibi önemli mali ve kişisel hakları da içerir.

  • İştirak Nafakası (Çocuk Nafakası) ve Belirlenmesi:

    Boşanma veya velayetin bir ebeveyne verilmesi durumunda, velayet hakkı kendisine bırakılmayan ebeveynin, müşterek çocuğun bakımı, eğitimi, sağlığı, giyimi, barınması ve diğer zorunlu giderlerine kendi ekonomik gücü oranında katılması amacıyla çocuk yararına hükmedilen nafakaya iştirak nafakası (veya katılım nafakası) denir.3 Bu, anne ve babanın çocuklarına karşı olan bakım ve yetiştirme yükümlülüğünün doğal bir sonucudur ve bu yükümlülük evlilik birliğinin sona ermesiyle ortadan kalkmaz.41

    İştirak nafakasının miktarı belirlenirken, hâkim birçok faktörü dikkate alır:

    • Çocuğun İhtiyaçları: Çocuğun yaşı, eğitim durumu (okul masrafları, özel dersler vb.), sağlık giderleri, sosyal ve kültürel ihtiyaçları, genel yaşam standardı gibi unsurlar göz önünde bulundurulur.40
    • Anne ve Babanın Ekonomik Durumları: Her iki ebeveynin de gelirleri, malvarlıkları, yaşam koşulları ve ödeme güçleri değerlendirilir.40 Nafaka, yükümlü olan ebeveyni yoksulluğa düşürmeyecek, ancak çocuğun ihtiyaçlarını da karşılayacak makul bir seviyede olmalıdır.
    • Çocuğun Kendi Gelirleri (varsa): Eğer çocuğun kendisine ait bir geliri (örneğin, kira geliri, burs vb.) varsa, bu da nafaka miktarının belirlenmesinde dikkate alınabilir.

    İştirak nafakası, kamu düzenine ilişkin kabul edildiğinden, hâkim tarafların talebi olmasa bile çocuğun üstün yararını gözeterek re’sen (kendiliğinden) iştirak nafakasına hükmedebilir.41 Anlaşmalı boşanma protokolünde iştirak nafakasından feragat edilmiş olsa dahi, bu feragat çocuğun menfaatine aykırı olduğu için geçersiz kabul edilir ve daha sonra nafaka talep edilebilir.41

    İştirak nafakası, kural olarak çocuğun 18 yaşını doldurmasıyla (yani ergin olmasıyla) kendiliğinden sona erer. Ayrıca, çocuğun evlenmesi veya mahkeme kararıyla ergin kılınması durumlarında da nafaka yükümlülüğü biter.41 Ancak, çocuk ergin olmasına rağmen eğitimine devam ediyorsa (örneğin, üniversite öğrencisiyse) ve maddi desteğe ihtiyacı varsa, anne ve babasından yardım nafakası talep etme hakkına sahiptir. Bu, iştirak nafakasından farklı bir nafaka türüdür ve çocuğun bizzat dava açması gerekir.41

    İştirak nafakası, genellikle aylık olarak (irat şeklinde) ödenmesine karar verilir; Türk Medeni Kanunu’nda yoksulluk nafakasının aksine, iştirak nafakasının toplu olarak ödenmesine imkan veren bir düzenleme bulunmamaktadır.41 Koşulların değişmesi (örneğin, çocuğun ihtiyaçlarının artması, ebeveynlerden birinin gelir durumunda önemli bir değişiklik olması) halinde, daha önce hükmedilen iştirak nafakası miktarının artırılması veya azaltılması için yeni bir dava (nafaka artırım veya azaltım davası) açılabilir.41

  • Velayeti Olmayan Ebeveynin Çocukla Kişisel İlişki Kurma Hakkı:

    Boşanma veya velayetin bir tarafa verilmesi durumunda, velayet hakkı kendisine bırakılmayan ebeveynin çocukla düzenli ve sağlıklı bir ilişki sürdürebilmesi için mahkeme tarafından kişisel ilişki kurulması düzenlenir (TMK m. 182/2, m. 323).3 Bu hak, sadece ebeveynin değil, aynı zamanda çocuğun da diğer ebeveyniyle bağlarını devam ettirme ve onun sevgi ve ilgisinden mahrum kalmama hakkıdır. Çocuğun her iki ebeveyniyle de dengeli bir ilişki içinde büyümesi, onun psikolojik ve sosyal gelişimi için son derece önemlidir.

    Kişisel ilişkinin süresi, şekli ve sıklığı (örneğin, hafta sonları görüşme, yaz tatillerinde belirli sürelerle yatılı kalma, dini ve milli bayramlarda görüşme, telefon veya diğer iletişim araçlarıyla görüşme vb.) belirlenirken, hâkim öncelikle çocuğun üstün yararını dikkate alır. Bu kapsamda, çocuğun yaşı, sağlık durumu, eğitim durumu (okul saatleri, sınav dönemleri vb.), ebeveynlerin yaşadıkları yerler arasındaki mesafe, çalışma koşulları ve çocuğun kendi istekleri (eğer idrak çağındaysa) gibi birçok faktör değerlendirilir.9

    Mahkeme, kişisel ilişki düzenlemesinin çocuğun huzurunu ve gelişimini olumsuz etkileyecek şekilde olmamasına özen gösterir. Gerekli gördüğü takdirde, kişisel ilişkinin çocuğun üstün yararına uygun olup olmadığı, çocuğun bu görüşmelerden nasıl etkilendiği gibi hususlarda uzman (örneğin, çocuk psikoloğu, pedagog veya çocuk psikiyatristi) incelemesi yapılmasına ve rapor alınmasına karar verebilir.9 Kişisel ilişki düzenlemesi de, koşulların değişmesi halinde yeniden düzenlenmesi için dava konusu edilebilir.

  • Velayet Davası Masrafları ve Avukatlık Ücretleri (2024-2025 Yaklaşık Değerler):

    Velayet davası açmak, belirli harç ve masrafların ödenmesini gerektirir. Bu masraflar, davanın niteliğine, toplanacak delillere ve yargılama sürecinin uzunluğuna göre değişiklik gösterebilir. Velayet davaları, harçlar bakımından maktu harca tabidir; yani dava değeri üzerinden değil, sabit bir harç üzerinden ücretlendirilir.14

    Bir velayet davasında karşılaşılabilecek temel masraf kalemleri şunlardır:

    • Başvurma Harcı: Davanın mahkemeye kaydı için ödenen sabit bir harçtır.
    • Peşin Harç: Yargılama giderlerine mahsuben dava açılırken ödenen harçtır.
    • Gider Avansı: Tebligat ücretleri, posta masrafları, tanık ve bilirkişi ücretleri gibi yargılama sırasında ortaya çıkabilecek çeşitli giderler için mahkeme veznesine yatırılan avanstır.22
    • Bilirkişi Ücretleri: Sosyal İnceleme Raporu (SİR) veya pedagog raporu gibi uzman incelemeleri için ödenen ücretlerdir. Bu ücret, görevlendirilen uzman sayısına ve incelemenin kapsamına göre değişebilir.43
    • Tanık Dinletme Giderleri: Tanıkların mahkemeye gelmeleri için yapılan masraflar (yol gideri vb.).
    • Vekalet Pulu ve Vekalet Suret Harcı: Dava bir avukat aracılığıyla takip ediliyorsa, vekaletnameye yapıştırılan pul ve vekaletnamenin dosyaya sunulması için ödenen harçtır.42

    2024 yılı için velayet davası mahkeme masraflarının (harçlar ve temel giderler) ortalama olarak 1.500 TL 14 ile 2.500-3.000 TL 22 arasında değişebileceği belirtilmiştir. 2025 yılı için öngörülen ortalama mahkeme masrafının ise, bilirkişi ücretleri hariç, yaklaşık 3.000 TL ile 4.500 TL arasında olabileceği tahmin edilmektedir.22 Bu rakamlar genel bir fikir vermekle birlikte, her davanın kendine özgü koşulları nedeniyle farklılık gösterebilir.

    Avukatlık Ücretleri:

    Velayet davaları gibi aile hukukuna ilişkin davalarda avukatla temsil, sürecin doğru yönetilmesi ve hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşır. Avukatlık ücreti, Türkiye Barolar Birliği tarafından her yıl yayınlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nde belirlenen asgari miktarın altında olmamak kaydıyla, avukat ile müvekkil arasında serbestçe belirlenir.30

    • 2024 yılı için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre, aile mahkemelerinde görülen davalar (dolayısıyla velayet davaları) için avukatlık ücreti en az 17.900 TL olarak belirlenmiştir.30
    • 2025 yılı için ise, boşanma ve bağlantılı velayet davalarında asgari avukatlık ücretinin KDV dahil en az 33.000 TL (30.000 TL + %10 KDV) olacağı öngörülmektedir.44 Bu asgari tutar, davanın çekişmeli olup olmamasına, davanın karmaşıklığına, harcanacak emek ve zamana, avukatın deneyimine ve davanın görüldüğü şehre göre artış gösterebilir.44

    Aşağıdaki tablo, bir velayet davasının 2025 yılı için tahmini masraf kalemlerini ve yaklaşık tutarlarını göstermektedir. Bu tablo, potansiyel maliyetler hakkında genel bir fikir vermekle birlikte, her davanın özelinde bu rakamların değişebileceği unutulmamalıdır.

    Tablo 3: Velayet Davası Tahmini Masraf Kalemleri (2025 Yılı Yaklaşık Değerler)

Masraf Kalemi Yaklaşık Tutar (2025 TL) Açıklama/Notlar
Başvurma Harcı ~615 – 800 TL Sabit harç
Peşin Harç ~615 – 800 TL Sabit harç
Gider Avansı (Tebligat, posta vb.) ~2.000 – 2.500 TL Davanın seyrine göre artabilir
Bilirkişi Ücreti (Pedagog/SİR için) ~1.000 – 3.000 TL (veya daha fazla) Gerekirse ve uzman sayısına, raporun kapsamına göre değişir 43
Tanık Giderleri Değişken Tanık sayısına ve ikamet ettikleri yere göre değişir
Vekalet Pulu ve Vekalet Suret Harcı ~200 – 250 TL Avukat ile takip edilmesi durumunda
Toplam Tahmini Mahkeme Masrafı (Avukatlık Ücreti Hariç) ~4.000 – 7.000 TL (ve üzeri) Davanın özelliklerine, delil toplama sürecine ve ek taleplere göre önemli ölçüde artabilir
Avukatlık Asgari Ücreti (2025) En az 33.000 TL (KDV Dahil) Davanın karmaşıklığı, süresi ve avukatın tecrübesine göre artar 44
Genel Toplam (Tahmini Minimum) ~37.000 – 40.000 TL (ve üzeri) Bu, en basit ve çekişmesiz bir dava için bir alt sınır olarak düşünülebilir.

IX. Velayet ve Vesayet Arasındaki Fark

Aile hukukunda sıkça karıştırılabilen iki kavram olan velayet ve vesayet, aslında farklı hukuki durumları ve farklı kişileri ilgilendiren müesseselerdir. Her ikisi de korunmaya muhtaç kişilerin menfaatlerini güvence altına almayı amaçlasa da, tabi oldukları kişiler ve hukuki rejimleri açısından önemli ayrımlar içerirler.

  • Velayet, Türk Medeni Kanunu uyarınca, kural olarak ergin olmayan (18 yaşından küçük) çocukların bakımı, eğitimi, korunması ve temsili amacıyla öncelikle ve münhasıran anne ve babalarına tanınan bir hak ve yükümlülükler bütünüdür.1 Evlat edinme durumunda ise velayet evlat edinene geçer. Velayet, çocuğun doğal koruyucuları olan ebeveynlerinin çocuk üzerindeki yasal yetki ve sorumluluklarını ifade eder.

  • Vesayet ise, TMK’nın 404. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, velayet altında bulunmayan küçüklerin (örneğin, anne ve babası ölmüş, gaipliğine karar verilmiş veya her ikisinin de velayeti kaldırılmış çocuklar) ya da çeşitli sebeplerle (akıl hastalığı, akıl zayıflığı, savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olma gibi) kısıtlanmış erginlerin korunması ve hukuki işlerinde temsil edilmesi amacıyla mahkeme kararıyla bir vasi atanmasıdır.1

Temel farklar şunlardır:

  • Hak Sahibi Kişiler: Velayet hakkı, kanun gereği münhasıran anne ve babaya (veya evlat edinene) aittir.1 Vasi ise, çocuğun veya kısıtlının yakın akrabası olabileceği gibi, mahkeme tarafından bu görevi yerine getirebilecek uygun görülen herhangi bir üçüncü kişi de olabilir.16 Vasinin atanmasında akrabalara öncelik tanınabilir, ancak bu bir zorunluluk değildir.
  • Kapsadığı Kişiler: Velayet, esas olarak ergin olmayan çocukları kapsar. Vesayet ise, velayet altında olmayan küçüklerin yanı sıra, kısıtlanmış erginleri de kapsar.
  • Ortaya Çıkış Şekli: Velayet, çocuğun doğumuyla birlikte (eğer anne ve baba evliyse veya evlilik dışı doğan çocuğun annesi için) veya evlat edinmeyle kendiliğinden doğar. Vesayet ise, ancak mahkeme kararıyla (vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesinin kararıyla) tesis edilir.10
  • Görevli Mahkeme: Velayetle ilgili uyuşmazlıklar (velayetin verilmesi, değiştirilmesi, kaldırılması) Aile Mahkemelerinde görülür. Vesayet işleri ise Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanına girer ve Asliye Hukuk Mahkemeleri denetim makamı olarak görev yapar.10
  • Son Çare Olma Durumu: Eğer bir çocuğun anne ve babasının her ikisinin de velayeti kaldırılmışsa, yani çocuk velayetsiz kalmışsa, mahkeme çocuğa bir vasi atar.2 Bu durum, vesayetin, velayetin mümkün veya uygun olmadığı durumlarda çocuğun korunması için devreye giren ikincil bir yasal koruma mekanizması olduğunu gösterir.

Velayet, çocuğun doğal ve birincil koruyucuları olan ebeveynlerine verilen bir hak ve sorumluluktur. Vesayet ise, bu doğal korumanın sağlanamadığı veya yetersiz kaldığı durumlarda, devletin çocuğun veya kısıtlının menfaatlerini korumak amacıyla devreye soktuğu bir güvence mekanizmasıdır. Çocuğun hiçbir koşulda yasal bir koruyucudan ve temsilciden mahrum bırakılmaması, Türk aile hukukunun temel prensiplerinden biridir ve vesayet kurumu bu prensibin önemli bir yansımasıdır.

X. Sıkça Sorulan Sorular (SSS)

Velayet davalarıyla ilgili olarak müvekkillerimizin ve kamuoyunun sıkça merak ettiği bazı pratik sorulara aşağıda kısa ve net yanıtlar sunulmuştur:

  • “Velayet davası için özel vekaletname gerekir mi?”
    • Hayır, velayet davaları için avukata verilecek genel dava vekaletnamesi yeterlidir. Bu tür davalar için özel bir vekaletname düzenlenmesine gerek yoktur.22
  • “Velayet belgesi nereden alınır? E-devlette gözükür mü?”
    • Hukuk sistemimizde “velayet belgesi” adında ayrı, müstakil bir belge bulunmamaktadır. Çocuğun velayetinin kimde olduğu, boşanma davası sonucunda verilen gerekçeli kararda veya ayrı bir velayet davası sonucunda verilen kararda açıkça belirtilir.5 Bu mahkeme kararına, UYAP Vatandaş Portal sistemi üzerinden veya davanın görüldüğü mahkemenin kaleminden ulaşılabilir.5 E-devlet üzerinden de UYAP Vatandaş Portal’a erişim mümkündür.
  • “Baba velayeti hangi durumlarda alabilir?”
    • Türk hukukunda velayet konusunda cinsiyet ayrımı yapılmaz; temel ilke çocuğun üstün yararıdır. Annenin çocuğa bakmaktan aciz olması (örneğin, ciddi sağlık sorunları, bağımlılıklar), çocuğa karşı ihmal veya istismarda bulunması, çocuğun babasıyla kalmak istemesi ve bu durumun çocuğun menfaatine olması gibi durumlarda baba velayeti alabilir.8 Özellikle çok küçük yaştaki (0-3 yaş) çocukların velayeti genellikle anneye verilse de, bu mutlak bir kural değildir ve çocuğun menfaati aksini gerektiriyorsa babaya da verilebilir.11
  • “Anlaşmalı boşanmadan sonra velayet davası açılabilir mi?”
    • Evet, açılabilir. Anlaşmalı boşanma sırasında velayet konusunda varılan mutabakat ve bu yöndeki mahkeme kararı, kesin hüküm niteliğinde değildir. Boşanmadan sonra çocuğun veya ebeveynlerin yaşam koşullarında çocuğun menfaatini etkileyen önemli ve sürekli değişiklikler olması halinde, velayetin yeniden düzenlenmesi veya değiştirilmesi için dava açılabilir.16
  • “Velayet sahibi ebeveynin yeniden evlenmesi velayeti etkiler mi?”
    • Velayet sahibi ebeveynin yeniden evlenmesi, tek başına velayetin kendiliğinden değiştirilmesini veya kaldırılmasını gerektiren bir sebep değildir (TMK m. 349).5 Ancak, bu yeni evliliğin çocuğun menfaatlerini olumsuz etkilediği (örneğin, üvey ebeveynin çocuğa kötü davranması, çocuğun ihmal edilmesi, yaşam koşullarının kötüleşmesi vb.) somut delillerle ispatlanırsa, mahkeme velayetin değiştirilmesine karar verebilir.18
  • “Noterden velayet alınır mı?”
    • Hayır, velayete ilişkin kararlar sadece ve sadece mahkemeler tarafından verilebilir. Noterlerin velayet düzenlemesi yapma veya velayet hakkı tesis etme yetkisi yoktur. Bu şekilde noter aracılığıyla yapılan işlemler hukuken tümüyle geçersizdir.5
  • “Velayet davası kaç celsede biter?”
    • Bir velayet davasının kaç celsede biteceği, davanın karmaşıklığına, tarafların tutumuna, toplanacak delillere ve mahkemenin iş yüküne göre değişir. Ortalama olarak 3-4 celsede sonuçlanabileceği belirtilmekle birlikte 22, bu süre daha kısa veya daha uzun olabilir.
  • “18 yaşından sonra velayet düşer mi?”
    • Evet, çocuk 18 yaşını doldurarak Türk Medeni Kanunu’na göre ergin (reşit) olduğunda, anne ve babanın velayet hakkı kendiliğinden sona erer.3 Ergin olan birey, kendi kararlarını verme ve kendi hayatını yönetme hakkına sahip olur.
  • “Anneanne, dede veya teyze gibi yakınlar çocuğun velayetini alabilir mi?”
    • Hayır, Türk Medeni Kanunu’na göre velayet hakkı münhasıran anne ve babaya (veya evlat edinene) tanınmıştır.1 Anneanne, dede, teyze, amca gibi diğer yakın akrabalar, çocuğun velayetini doğrudan alamazlar. Ancak, çocuğun velayet altında bulunmadığı (örneğin, anne ve babasının vefat etmesi veya velayetlerinin kaldırılması gibi) ve korunmaya muhtaç olduğu durumlarda, bu kişiler mahkeme tarafından çocuğa vasi olarak atanabilirler. Vasi atanması, velayetten farklı bir hukuki durumdur.

XI. Çocuğunuzun Geleceği İçin Doğru Adımlar ve Hukuki Destek

Velayet davaları, şüphesiz ki bir ailenin yaşayabileceği en zorlu ve duygusal açıdan yıpratıcı süreçlerden biridir. Bu davalar, sadece ebeveynler arasındaki bir hukuki anlaşmazlık olmanın çok ötesinde, bir çocuğun tüm geleceğini, psikolojisini, eğitimini ve yaşam kalitesini derinden etkileyen kararları içerir. Bu nedenle, velayetle ilgili atılacak her adımın, anlık duygularla veya kişisel çekişmelerle değil, her şeyden önce çocuğun uzun vadeli refahı ve Türk hukuk sisteminin temel taşı olan “çocuğun üstün yararı” ilkesi gözetilerek büyük bir hassasiyet ve sorumlulukla atılması gerekmektedir.

Bu tür davaların karmaşık hukuki prosedürleri, toplanması gereken delillerin titizlikle değerlendirilmesi ve mahkeme sürecinin doğru bir şekilde yönetilmesi, çoğu zaman hukuki bilgi ve deneyim gerektirir. Duygusal yoğunluğun yüksek olduğu bu dönemlerde, tarafların objektif bir bakış açısıyla hareket etmesi ve en doğru hukuki stratejileri belirlemesi zorlaşabilir. İşte bu noktada, alanında uzman bir aile hukuku avukatından profesyonel destek almak, hem ebeveynlerin haklarının korunması hem de en önemlisi çocuğun menfaatlerinin en üst düzeyde güvence altına alınması açısından kritik bir öneme sahiptir. Deneyimli bir avukat, müvekkilini yasal süreçler hakkında bilgilendirir, kanıtların toplanmasına yardımcı olur, mahkemede etkili bir temsil sağlar ve en önemlisi, çocuğun üstün yararını her zaman önceliklendirerek en adil ve kalıcı çözümün bulunmasına katkıda bulunur.

Bu süreç, ebeveynler için sadece yasal bir mücadele değil, aynı zamanda çocuklarının geleceğini en iyi şekilde şekillendirme sorumluluğunu da beraberinde getirir. Yargıtay içtihatları ve yasal düzenlemeler, velayet kararlarında asıl odak noktasının çocuğun fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal gelişimi için en uygun ortamın sağlanması olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.2 Bu bilinçle hareket etmek, davanın taraflarının kişisel çekişmelerinin ötesine geçerek, çocuğun en az zarar göreceği ve geleceğe umutla bakabileceği bir sonuca ulaşılmasını mümkün kılar.

Aşık Hukuk Bürosu olarak, velayet davalarındaki kapsamlı bilgi birikimimiz ve yıllara dayanan deneyimimizle, Batman, Diyarbakır ve tüm Türkiye’deki müvekkillerimize bu zorlu süreçte hukuki rehberlik sunmaktayız. Her bir velayet davasının kendine özgü dinamiklere sahip olduğunun bilinciyle, müvekkillerimize empatik, şeffaf ve sonuç odaklı bir yaklaşımla hizmet veriyoruz. Temel önceliğimiz, çocuğun üstün yararını her koşulda korumak ve müvekkillerimizin bu karmaşık süreci hukuki hakları güvence altına alınmış bir şekilde, en az duygusal yıpranmayla atlatmalarına yardımcı olmaktır.

Unutulmamalıdır ki, “Çocuklu ev pazar, çocuksuz ev mezar” 45 gibi atasözlerimizde de vurgulandığı üzere, çocuklar bir ailenin ve toplumun en değerli varlıklarıdır. Onların sağlıklı, mutlu ve güvende büyümeleri hepimizin ortak sorumluluğudur. Aşık Hukuk Bürosu olarak, çocuğunuzun geleceğe güvenle ve umutla bakabilmesi için hukukun tüm imkanlarıyla yanınızda olduğumuzu bir kez daha belirtmek isteriz. Adaletin tecellisi ve çocuğunuzun esenliği için doğru adımları birlikte atabiliriz.

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu