CEZA HUKUKUMAKALELER

Silah Parçası Taşımak Sonradan Suç Olduysa Ne Olur? (Savunma Dilekçesi Örneği)

6136 sayılı Kanun'unda Değişiklik

Hayatın akışı içinde kanunlar da zamanla değişir. Toplumun ihtiyaçları, teknolojik gelişmeler veya ortaya çıkan yeni durumlar, mevcut yasal düzenlemelerin güncellenmesini gerektirebilir. Peki ya dün yaptığınızda hiçbir sakıncası olmayan bir davranış, bugün yeni bir kanunla suç haline getirilirse ne olacak? Geçmişte kalan bir eylem yüzünden, sonradan çıkan bir kanunla yargılanıp ceza alabilir misiniz? Bu durum, özellikle ceza hukuku alanında birçok vatandaşın aklını kurcalayan önemli bir sorudur. Neyse ki hukuk sistemimiz, bu tür belirsizliklere ve adaletsizliklere karşı temel bir güvence sunar: “Kanunların geriye yürümezliği” ilkesi. Bu ilke, özellikle kişilerin aleyhine olan ceza kanunlarının, yürürlüğe girmeden önceki olaylara uygulanamayacağını ifade eder. Son dönemde sıkça gündeme gelen 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’da yapılan ve özellikle silah parçalarını (namlu, sürgü, gövde gibi) açıkça suç kapsamına alan değişiklik (7533 sayılı Kanun ile 30 Kasım 2024 tarihinde yürürlüğe giren düzenleme), bu ilkenin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu değişiklik, birçok vatandaşımızın “Acaba elimdeki eski parçalar yüzünden başım derde girer mi?” endişesini yaşamasına neden olmuştur. Bu yazımızda, ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasını, özellikle aleyhe hükümlerin geriye yürümezliği yasağını ve 6136 sayılı Kanun’daki son değişiklikler özelinde bu ilkenin nasıl işlediğini, herkesin anlayabileceği bir dille ele alacağız.

Zaman Makinesi Yok: Ceza Kanunları Neden Geriye Dönük Uygulanmaz?

Hukuk devletinin temel direklerinden biri, hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkesidir. Bireyler, hangi davranışlarının suç teşkil ettiğini ve hangi sonuçlarla karşılaşabileceklerini önceden bilme hakkına sahiptir. İşte bu noktada, ceza kanunlarının geriye yürümezliği ilkesi devreye girer. Bu kural, adeta hukukun “zaman makinesi” kullanmasını engeller; yani bugünün kurallarıyla dünü yargılamanın önüne geçer.

Bu temel güvence, Türk Ceza Kanunu (TCK) Madde 7‘de açıkça düzenlenmiştir. Maddenin ilk fıkrası, “İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez…” der. Yani, bir eylem yapıldığı sırada kanunen suç değilse, sonradan çıkarılan bir kanunla o eylem suç haline getirilse bile kişi cezalandırılamaz.

Daha da önemlisi, TCK Madde 7’nin ikinci fıkrasıdır: “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” Bu hüküm, “lehe kanunun uygulanması” ve “aleyhe kanunun geriye yürümezliği” prensiplerini somutlaştırır. Eğer bir suç işlendikten sonra kanun değişirse ve yeni kanun failin durumunu ağırlaştırıyorsa (örneğin daha yüksek ceza öngörüyorsa, önceden suç olmayan bir fiili suç haline getiriyorsa veya ceza sorumluluğunu genişletiyorsa), bu yeni ve aleyhe olan kanun geçmişteki olaya uygulanamaz. Ancak, eğer yeni kanun failin lehine, yani daha avantajlı bir durum yaratıyorsa (örneğin cezayı azaltıyorsa veya fiili suç olmaktan çıkarıyorsa), o zaman bu lehe olan yeni kanun geçmişteki olaya uygulanır.

TDK Anlamı: Peki, burada geçen “aleyhe” kelimesi ne anlama geliyor? Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’e göre “aleyhe”: Birinin karşısında, zararına olarak. Ceza hukuku bağlamında ise bir kanun değişikliğinin “aleyhe” olması, sanığın veya hükümlünün hukuki durumunu önceki kanuna göre daha kötü hale getirmesi demektir.

Bu ilke sadece TCK’da yer alan sıradan bir kural değil, aynı zamanda anayasal bir güvencedir. Anayasa’nın 38. Maddesi (“Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar”) bu konuda çok nettir: Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Bu anayasal güvence, bireyleri devletin keyfi uygulamalarına karşı korur ve hukuk sistemine olan güveni sağlar. Özetle, ceza kanunları geleceğe yöneliktir; geçmişte işlenen fiiller, işlendikleri tarihteki kanunlara göre değerlendirilir. Aleyhe olan yeni kurallar geçmişi değiştiremez.

Namlu, Sürgü, Gövde… Dün Serbest, Bugün Yasak Mı? 6136 Sayılı Kanun Nasıl Değişti?

6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu’nda 30 Kasım 2024 tarihinde yürürlüğe giren 7533 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler, özellikle silahların ana parçaları konusunda önemli bir yenilik getirdi ve yukarıda bahsettiğimiz geriye yürümezlik ilkesinin pratikte nasıl işlediğini anlamak için iyi bir örnek oluşturdu. Peki, bu değişiklik tam olarak neyi değiştirdi?

Değişiklik Öncesi Durum (30 Kasım 2024 Öncesi):

7533 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce, 6136 sayılı Kanun’un ruhsatsız silah taşıma, bulundurma, satın alma veya satma gibi suçları düzenleyen maddeleri (örneğin Md. 12 ve 13), temel olarak “ateşli silahlar” ve “bunlara ait mermiler” üzerine odaklanmıştı. Kanun metninde, bir silahı oluşturan parçaların (namlu, sürgü, gövde, çerçeve, mekanizma vb.) tek başlarına ruhsatsız olarak bulundurulması veya taşınmasının açıkça suç olduğuna dair bir ifade yer almıyordu. Bu durum, uygulamada ve Yargıtay kararlarında genellikle şu şekilde yorumlanıyordu: Bir suçun oluşabilmesi için ele geçen materyalin, ateşli silah vasfında olması, yani genellikle bütün halinde ve çalışır durumda olması veya kolayca çalışır hale getirilebilecek nitelikte bulunması gerekiyordu. Tek başına bir namlu, bir sürgü veya bir gövde gibi parçaların bulundurulması, çoğu zaman 6136 sayılı Kanun kapsamında doğrudan bir suç teşkil etmiyordu. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları da, silahın esaslı parçaları eksikse ve uzman müdahalesi olmadan kullanılamaz haldeyse, ruhsatsız silah suçunun unsurlarının oluşmayacağı yönündeydi.

Değişiklik Sonrası Durum (30 Kasım 2024 ve Sonrası):

30 Kasım 2024’te yürürlüğe giren 7533 sayılı Kanun, 6136 sayılı Kanun’un ilgili maddelerini önemli ölçüde değiştirdi. En dikkat çekici değişikliklerden biri, silah parçalarının açıkça kanun kapsamına alınması oldu. Örneğin, yenilenen 13. madde artık sadece “ateşli silahları, bunlara ait mermileri” değil, aynı zamanda “…bunlara ait olan namlu, sürgü, gövde, çerçeve, silindir, mekanizma başı, çıkarıcı, tırnak, ateşleme iğnesinden oluşan ana veya balistik önemi haiz parçaları…” ruhsatsız olarak satın alan, taşıyan veya bulunduranların da cezalandırılacağını belirtiyor. Benzer şekilde, silah kaçakçılığı ve ticaretini düzenleyen 12. maddeye de bu parçaların ithali, üretimi, satışı, taşınması gibi fiiller eklendi. Kanun koyucu bu değişiklikle, daha önce yasal boşluk olarak görülen veya tartışmalı olan silah parçaları konusunu netleştirmeyi ve bu parçaların da kontrol altına alınmasını amaçladı. Yani, düne kadar tek başına bulundurulması çoğu zaman suç sayılmayan bir namlu veya sürgü, bugünden itibaren ruhsatsız olarak bulundurulduğunda açıkça 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçunu oluşturur hale geldi.

Aşağıdaki tablo, bu değişikliğin özünü daha net göstermektedir:

Tablo: 6136 Sayılı Kanun: Silah Parçaları Konusunda Değişiklik Öncesi ve Sonrası

Özellik 30 Kasım 2024 Öncesi (Eski 6136) 30 Kasım 2024 Sonrası (7533 ile Değişiklik)
Kapsam Ağırlıklı olarak “ateşli silahlar” ve “mermiler”. Açıkça “ana veya balistik önemi haiz parçaları” (namlu, sürgü, gövde vb.) da içerir.
Parçaların Durumu Tek başlarına bulundurmak/taşımak genellikle açıkça suç değildi. Listelenen parçaların ruhsatsız bulundurulması/taşınması vb. açıkça suç haline getirildi.
Yargıtay Yaklaşımı (Değişiklik Öncesi) Genellikle silahın bütünlüğünü/çalışırlığını arardı. Kanun artık parçaları doğrudan hedef alıyor (Yargıtay’ın yeni duruma göre yorum yapması beklenir).
Yasal Dayanak Örneği (Taşıma/Bulundurma) Eski Md. 13 (“ateşli silahlar, mermiler”) Yeni Md. 13 (“ateşli silahlar, mermiler veya bunlara ait… parçalar“)

Bu karşılaştırma, kanun değişikliğinin niteliğini açıkça ortaya koymaktadır: 7533 sayılı Kanun, daha önce suç tanımına girmeyen veya durumu belirsiz olan fiilleri (belirli silah parçalarını ruhsatsız bulundurma/taşıma) suç kapsamına alarak ceza sorumluluğunu genişletmiştir. Bu durum, tam da TCK m.7/2’deki “aleyhe kanunun geriye yürümezliği” ilkesinin uygulanmasını gerektiren bir durumdur.

Yüksek Mahkeme Kararları Işığında: Geçmiş Eyleme Yeni Ceza Verilir Mi?

Hukuk sistemimizde kanunların nasıl yorumlanacağı ve uygulanacağı konusunda en üst merci Yargıtay’dır. Bölge Adliye Mahkemeleri (BAM) de önemli bir rol oynar. Peki, yüksek mahkemeler kanunların zaman bakımından uygulanması, özellikle de TCK m.7/2 ilkesi hakkında ne diyor?

Yargıtay Ceza Daireleri ve Ceza Genel Kurulu, TCK m.7/2’de ifadesini bulan “lehe kanun uygulanır, aleyhe kanun geriye yürümez” ilkesini istikrarlı bir şekilde uygulamaktadır. Kararlarında sürekli olarak vurgulandığı üzere, bir suç işlendikten sonra yürürlüğe giren kanunlar eğer failin aleyhine ise (yani daha ağır ceza öngörüyor, yeni bir suç tipi yaratıyor veya suçun unsurlarını failin aleyhine değiştiriyorsa), bu yeni kanun geçmişte işlenmiş suça tatbik edilemez. Yargılama sırasında veya cezanın infazı aşamasında dahi olsa, lehe olan kanun hükmünün tespit edilip uygulanması yasal bir zorunluluktur. Bu, hukuki güvenlik ve adalet anlayışının temel bir gereğidir.

6136 sayılı Kanun özelinde ise, 30 Kasım 2024 değişikliği öncesindeki Yargıtay uygulaması, yukarıda da belirttiğimiz gibi, genellikle silahın “ateşli silah” vasfını taşıyıp taşımadığına odaklanırdı. Ele geçirilen parçaların, bir araya getirildiğinde veya mevcut haliyle atışa elverişli olup olmadığı, silahın bütünlüğü gibi kriterler önem taşıyordu. Örneğin, sadece bir namlu veya sadece bir sürgü ele geçirildiğinde, eğer bunlar tek başına “ateşli silah” olarak kabul edilemiyorsa ve kolayca işler hale getirilemiyorsa, Yargıtay’ın 6136 sayılı Kanun’dan mahkumiyet kararlarını bozduğu durumlar mevcuttu. Bu yaklaşım, eski kanun metninin parçaları açıkça suç saymamasının bir sonucuydu.

Şimdi 7533 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle birlikte, kanun metni artık belirli parçaları açıkça suçun konusu haline getirmiştir. Ancak Yargıtay’ın TCK m.7/2 konusundaki köklü ve istikrarlı içtihadı nettir: Bu yeni ve failin aleyhine olan düzenleme, yürürlüğe girdiği 30 Kasım 2024 tarihinden önceki fiillere uygulanamaz. Yani, bir kişi 30 Kasım 2024’ten önce ruhsatsız bir silah namlusu veya sürgüsü bulundurmuşsa, o tarihte yürürlükte olan kanuna göre fiili suç teşkil etmiyorsa (veya Yargıtay’ın o dönemki yorumuna göre suçun unsurları oluşmuyorsa), sırf yeni kanun çıktı diye bu geçmişteki eyleminden dolayı cezalandırılamaz.

Henüz 7533 sayılı Kanun değişikliğinin geriye yürümezliği konusunda spesifik Yargıtay veya BAM kararları birikmemiş olsa da, TCK m.7/2’nin uygulanmasına ilişkin genel ilkeler ve Yargıtay’ın bu konudaki tutarlı tavrı, 30 Kasım 2024 öncesi işlenen fiiller açısından eski kanun hükümlerinin (ve o dönemdeki yorumunun) esas alınacağını açıkça göstermektedir. Mahkemelerin, önlerine gelen bu tür dosyalarda TCK m.7/2 ilkesini titizlikle uygulaması beklenir.

Dededen Kalan Parçalar Başınıza İş Açar Mı? Örnek Olaylar

Kanunların geriye yürümezliği ilkesi soyut bir kavram gibi görünse de, aslında günlük hayatta pek çok vatandaşın haklarını koruyan somut bir güvencedir. Özellikle 6136 sayılı Kanun’daki değişiklik sonrası ortaya çıkan durumu daha iyi anlamak için birkaç örnek olayı inceleyelim:

Örnek Olay 1 (Yadigâr): Diyarbakır’da yaşayan emekli öğretmen Ayşe Hanım, vefat eden dedesinden kalma, oldukça eski ve çalışmayan bir av tüfeğinin bazı parçalarını (paslanmış bir namlu, kırık bir dipçik ve sökülmüş tetik mekanizması) hatıra olarak evindeki sandıkta saklamaktadır. Bu parçalar, diyelim ki Eylül 2024’te yapılan bir ev aramasında bulundu. O tarihte yürürlükte olan 6136 sayılı Kanun’a ve yerleşik uygulamalara göre, bu tekil, eski ve işlevsiz parçaların bulundurulması muhtemelen suç teşkil etmiyordu. Ancak 30 Kasım 2024’te kanun değişti ve artık “namlu” gibi parçaların ruhsatsız bulundurulması açıkça suç kapsamına alındı. Peki, Ayşe Hanım Eylül 2024’teki bu bulundurma eylemi nedeniyle yeni kanuna göre yargılanabilir mi? Cevap nettir: Hayır. Çünkü Ayşe Hanım’ın eylemi (parçaları sandıkta saklama) gerçekleştiği tarihte (Eylül 2024) yürürlükteki kanuna göre suç değildi veya en azından suçun unsurları oluşmamıştı. Sonradan çıkan ve durumu Ayşe Hanım’ın aleyhine çeviren 7533 sayılı Kanun değişikliği, geçmişe dönük olarak uygulanamaz. Ayşe Hanım, TCK m.7/2 koruması altındadır.

Örnek Olay 2 (Koleksiyoner/Tamirci): Batman’da yaşayan ve hobi olarak eski mekanik aletlerle ilgilenen makine mühendisi Ali Bey, Ekim 2024’te internet üzerinden antika değeri olabilecek, çalışmayan durumda iki farklı tabancaya ait sadece sürgü mekanizması ve gövde satın almıştır. Amacı bunları tamir etmek değil, sadece mekanizmalarını incelemek ve koleksiyonuna eklemektir. Parçalar birleştirilmemiştir ve ateşli silah oluşturmamaktadır. Ali Bey’in bu parçaları Ekim 2024’te satın alması ve evinde bulundurması, o tarihteki 6136 sayılı Kanun metnine göre açıkça bir suç olarak tanımlanmamıştı. Yeni kanun değişikliği sonrası Ali Bey’in bu eylemi suç sayılır mı? Yine TCK m.7/2 devreye girer. Ali Bey’in eylemi Ekim 2024’te gerçekleşmiştir. O tarihte yürürlükte olan kanun, bu parçaların tek başına bulundurulmasını açıkça suç saymadığı için, Ali Bey 30 Kasım 2024’te yürürlüğe giren yeni ve aleyhe olan kanun hükümlerine göre cezalandırılamaz. Onun durumu, Ekim 2024’teki yasal mevzuata göre değerlendirilmelidir.

Bu örnekler, kanunların geriye yürümezliği ilkesinin, vatandaşları sonradan yapılan yasa değişikliklerinin olumsuz etkilerinden nasıl koruduğunu göstermektedir. Bir eylemin suç olup olmadığına karar verilirken, eylemin yapıldığı andaki hukuk kuralları esas alınır.

Hukukun Temel Taşları: Kanunsuz Suç Olmaz İlkesi ve Adil Yargılanma

Kanunların geriye yürümezliği ilkesi, aslında ceza hukukunun ve hukuk devletinin daha genel ve temel bazı prensiplerinin bir yansımasıdır. Bu ilkeler, adil bir yargılama sürecinin ve birey haklarının korunmasının olmazsa olmazlarıdır. 6136 sayılı Kanun değişikliğinin geriye yürütülmeye çalışılması, bu temel taşları zedeler:

  1. Kanunilik İlkesi (Nullum Crimen, Nulla Poena Sine Lege – Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz): Bu ilke, ceza hukukunun anayasası gibidir. Bir fiilin suç sayılabilmesi ve karşılığında bir ceza verilebilmesi için, o fiilin işlenmesinden önce kanunda açıkça suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Eğer bir kişi, 30 Kasım 2024 değişikliğinden önce silah parçası bulundurduysa ve o tarihteki kanun bunu açıkça suç saymıyorsa, sonradan çıkan kanuna dayanarak kişiyi cezalandırmak, temel kanunilik ilkesini ihlal eder. Kanun, fiilden sonra değil, önce gelmelidir.
  2. Belirlilik ve Öngörülebilirlik İlkeleri: Ceza kanunları açık, net ve anlaşılır olmalıdır ki vatandaşlar hangi davranışlarının yasak olduğunu bilsinler ve davranışlarını ona göre ayarlayabilsinler. Eğer 30 Kasım 2024 öncesindeki 6136 sayılı Kanun, silah parçaları konusunda yeterince açık değilse veya bu parçaları kapsamadığı şeklinde yorumlanıyorsa, vatandaşların bu parçaları bulundurmanın suç olduğunu öngörmesi beklenemez. Nitekim 7533 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin kendisi, önceki durumda bir belirsizlik veya boşluk olduğunun ve kanun koyucunun bu durumu ileriye dönük olarak netleştirmek istediğinin bir göstergesidir. Kanunları geriye doğru işleterek insanları öngöremedikleri sonuçlarla baş başa bırakmak, hukuk devletinin belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırıdır.
  3. Tipiklik İlkesi: Ceza hukukunda bir kişinin cezalandırılabilmesi için, işlediği fiilin kanunda tanımlanan suç tipine (suçun kanuni tanımındaki unsurlara) tam olarak uyması gerekir. 30 Kasım 2024 öncesinde 6136 sayılı Kanun, suçu “ateşli silah” veya “mermi” üzerinden tanımlıyordu. Eğer kişinin elindeki sadece bir “parça” idiyse ve bu parça o tarihteki kanuna göre “ateşli silah” tanımına uymuyorsa, fiil kanundaki suç tipine uygun değildir (tipiklik unsuru yoktur). Sonradan çıkan ve parçaları da suç kapsamına alan yeni kanuna göre geçmişteki fiili değerlendirmek, suçun işlendiği andaki tipiklik unsurunu göz ardı etmek anlamına gelir ki bu da ceza hukukunun temel mantığıyla çelişir.
  4. Adil Yargılanma Hakkı (Anayasa Madde 36): Anayasamızın 36. maddesi, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğunu güvence altına alır. Adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biri de hukuki güvenliktir; yani kişilerin hangi kurallara tabi olacaklarını bilmeleri ve yargılamanın bu kurallara uygun, öngörülebilir ve dürüst bir şekilde yapılmasıdır. Bir kişiyi, eylemi işlediği sırada yürürlükte olmayan ve aleyhine olan bir kanun hükmüne göre yargılamak ve cezalandırmak, hem savunma hakkını zedeler (çünkü kişi o anki hukuka göre hareket etmiştir) hem de yargılamanın adilliği ilkesini temelden sarsar. Anayasa’nın 38. maddesi ile birlikte düşünüldüğünde, aleyhe kanunun geriye yürütülmesi, Anayasa ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının açık bir ihlalidir.

Bu temel ilkeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, 7533 sayılı Kanun ile 6136 sayılı Kanun’a eklenen ve silah parçalarını suç kapsamına alan yeni hükümlerin, yürürlük tarihi olan 30 Kasım 2024’ten önceki fiiller için uygulanamayacağı sonucuna varılır.

Haklıyken Haksız Duruma Düşmeyin: Hukuki Süreci Bilinçli Yönetin

Özetle, Türk ceza hukukunun en temel güvencelerinden biri olan “kanunların geriye yürümezliği” ilkesi (TCK m.7/2), vatandaşları sonradan çıkarılan ve aleyhlerine olan yasa değişikliklerinin geçmişe dönük etkilerinden korur. Bir eylemin hukuki sonuçları, o eylemin yapıldığı tarihte yürürlükte olan kanunlara göre belirlenir.

6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu’nda 7533 sayılı Kanun ile yapılan ve 30 Kasım 2024’te yürürlüğe giren değişiklikler, özellikle belirli silah parçalarının (namlu, sürgü, gövde vb.) ruhsatsız bulundurulmasını, taşınmasını veya ticaretini açıkça suç kapsamına almıştır. Ancak bu yeni ve daha ağırlaştırıcı hükümler, yürürlük tarihinden önceki eylemler için geçerli değildir. Eğer bir kişi, 30 Kasım 2024 tarihinden önce bu tür parçaları bulundurmuş veya taşımışsa ve o tarihteki kanunlara göre bu eylem suç teşkil etmiyorsa, yeni kanuna dayanılarak cezalandırılamaz.

Hukuki süreçler, özellikle kanun değişikliklerinin olduğu dönemlerde karmaşıklaşabilir. Haklarınızı bilmek ve korumak, bu süreçlerde büyük önem taşır. Eğer 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlamasıyla karşı karşıyaysanız, özellikle de iddia edilen eylem 30 Kasım 2024 tarihinden önce gerçekleşmişse, durumunuzun TCK m.7/2 ve diğer temel ceza hukuku ilkeleri ışığında dikkatlice değerlendirilmesi gerekir.

Böyle bir durumda hak kaybına uğramamak ve adil bir yargılanma süreci geçirmek için mutlaka alanında uzman bir ceza avukatından profesyonel hukuki destek almanız tavsiye edilir. Deneyimli bir avukat, dosyanızı inceleyerek lehinize olan kanun hükümlerinin uygulanmasını sağlayabilir, savunmanızı en güçlü şekilde yapabilir ve Anayasa ile güvence altına alınmış haklarınızı koruyabilir. Unutmayın, doğru hukuki strateji ile haklıyken haksız duruma düşmekten korunabilirsiniz. Aşık Hukuk Bürosu olarak, bu tür hukuki süreçlerde müvekkillerimize destek olmaktan memnuniyet duyarız.

SAVUNMA DİLEKÇESİ ÖRNEĞİ 

Konu: 29/08/2024 tarihli fiil nedeniyle açılan 6136 sayılı Kanun’a muhalefet davasında, 30/11/2024 tarihinde 7533 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin geriye yürümezliği ve ilgili hukuki değerlendirmelerin sunulması. 

 

Sayın Mahkeme’ye,

 Müvekkil sanık hakkında 29/08/2024 tarihinde gerçekleştiği iddia olunan eylem nedeniyle 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede, müvekkilin suç tarihinde yurt dışından ithal ettiği ve taşıdığı bazı silah parçalarının 6136 sayılı Kanun kapsamındaki suçları oluşturduğu ileri sürülmüş ve sevk maddesi olarak 6136 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerine yer verilmiştir. Ancak, suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümleri ile iddianamede atıf yapılan (7533 sayılı Kanun ile değiştirilmiş) hükümler arasında önemli farklar bulunmaktadır. Bu savunma dilekçesinde, söz konusu farklar ve bunların hukuki sonuçları, TCK m.7/2 (aleyhe ceza hükmünün geçmişe yürümemesi yasağı), Anayasa m.36 (adil yargılanma hakkı) ve ceza hukukunun genel ilkeleri (kanunilik, belirlilik, öngörülebilirlik, tipiklik) çerçevesinde değerlendirilecek; iddianamede belirtilen sevk maddelerinin, suç tarihinde yürürlükte olan mevzuata aykırı ve sanık aleyhine geriye yürütülemez olduğu hukuki gerekçeleriyle açıklanacaktır.

 

Olay ve Yasal Değişikliklerin Özeti

 

Müvekkil hakkında düzenlenen iddianameye göre, müvekkile  29/08/2024 tarihinde yani 8. ayda bazı ateşli silah parçalarının ruhsatsız olarak taşınması fiili isnat edilmiştir.

 

Bu fiil nedeniyle iddianamede müvekkilin 6136 sayılı Kanun’a muhalefet ettiğinden bahisle cezalandırılması istenmiştir. Ancak bu tarih itibarıyla 6136 sayılı Kanun’un metni, silah parçalarını suç kapsamına alan bir düzenleme içermemekteydi.

 

 Nitekim 30 Kasım 2024 tarihinde yürürlüğe giren 7533 Sayılı Kanun ile 6136 sayılı Kanun’un bir çok maddesinde değişiklikler yapılmıştır.

 

 Özellikle bu değişikliklerle, daha önce kanun kapsamında sayılmayan “namlu, sürgü, gövde, çerçeve, silindir, mekanizma başı, çıkarıcı, tırnak, ateşleme iğnesinden oluşan ana veya balistik önemi haiz parçalar” da kanun kapsamına alınmıştır​. Yani, silahların bu kritik parçaları da artık 6136 sayılı Kanun uyarınca suçun konusunu oluşturabilecek hale getirilmiştir​.

 

 Özetle, müvekkilin suçlandığı silah parçaları, suç tarihinde (29/08/2024) yürürlükte olan 6136 sayılı Kanun’a göre suç teşkil etmemekte iken, kanun koyucu 30/11/2024 tarihinde yaptığı değişiklikle bu parçaları açıkça kanun kapsamına almıştır. Bu durum, iddianamede belirtilen sevk maddelerinin yürürlük zamanına göre farklı anlamlar taşımasına ve müvekkil aleyhine olacak şekilde geriye yürütülmek istenmesine yol açmaktadır.

 

Eski ve Yeni Düzenlemelerin Karşılaştırılması

 

6136 sayılı Kanun’un değişiklik öncesi ve değişiklik sonrası halleri kısaca karşılaştırıldığında, silah parçaları konusunda önemli bir kapsam farkı olduğu görülmektedir:

 

Değişiklik Öncesi (29/08/2024 tarihine kadar): 6136 sayılı Kanun’un ilgili ceza maddeleri, yalnızca ateşli silahlar ve bunların mermilerini suç konusu olarak düzenlemekteydi. Örneğin Kanun’un 13/1. maddesinde, ruhsatsız “ateşli silahlarla bunlara ait mermileri” satın alan, taşıyan veya bulunduran kişilerin cezalandırılacağı belirtilmekteydi. Bu metinde silah parçalarına dair herhangi bir ibare yoktur. Benzer şekilde 12/1. maddede de kaçakçılık ve ticaret suçları “ateşli silahlar veya mermilerin” ülkeye sokulması, satılması, taşınması vb. fiiller olarak tanımlanmış, namlu, sürgü, gövde gibi parçalar açıkça zikredilmemiştir. Dolayısıyla eski düzenlemede, tek başına silah parçası bulundurmak veya taşımak kanunen suç tanımına girmemekteydi.

 

Değişiklik Sonrası (30/11/2024 ve devamında): 7533 sayılı Kanun ile 6136 sayılı Kanun’un metnine, ateşli silahların kritik parçalarını da kapsayacak ifadeler eklenmiştir. 

 

Örneğin 6136 sayılı Kanun m.13/1, değişiklik sonrası “ateşli silahları, bunlara ait mermileri veya bunlara ait namlu, sürgü, gövde, çerçeve… gibi ana veya balistik önemi haiz parçaları” ruhsatsız olarak satın alan, taşıyan veya bulunduranların cezalandırılacağını öngörmektedir​. Aynı şekilde m.12/1’de de silah kaçakçılığı/ticareti suçu kapsamında silahların bu ana parçalarının ülkeye sokulması, üretilmesi, satılması, taşınması fiilleri suç kapsamına alınmıştır​. Kanun koyucu bu değişiklikle daha önce suç sayılmayan silah parçalarının da açıkça suç kapsamına dahil edildiğini vurgulamıştır​.

 

Yukarıdaki karşılaştırmadan anlaşılacağı üzere, müvekkilin eylem tarihinde yürürlükte olan kanun ile bugün iddianamede atıf yapılan kanun metni aynı değildir.

 

 Suç tarihinde, sadece bir silah parçasının (örneğin namlu veya gövde) ruhsatsız olarak taşınması/ithali, 6136 sayılı Kanun kapsamında doğrudan bir suç oluşturmamaktaydı.

 

 Kanundaki suç tanımı bu parçaları kapsamıyordu. Nitekim Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre de bir ateşli silahın atışa ve kullanıma elverişli olması, suçun oluşması için gerekli görülmekte; silahın esaslı parçaları eksik olup, uzman müdahalesi olmadan kullanılamaz haldeyse ruhsatsız silah suçunun oluşmayacağı kabul edilmekteydi​. Dolayısıyla, suç tarihinde ele geçen parça halindeki materyaller, 6136 sayılı Kanun’un tanımladığı “ateşli silah” kavramına uymadığı için tipik bir suç oluşturmuyordu. Kanunilik ilkesi gereği, o tarihte var olmayan bir suç tanımının genişletilerek uygulanması mümkün değildir. Kanun koyucu tarafından 30/11/2024 tarihli değişiklikle getirilen düzenlemeler, elbette ki ileriye dönük uygulanmak üzere getirilmiştir. Aksi halde, kanun değişikliği ile oluşan ceza sorumluluğu genişlemesinin geriye yürümesi, hukukun temel prensiplerine aykırı bir durum oluşturur. Aşağıda, bu husus ilgili temel ilkeler ışığında ele alınmıştır.

 

Ceza Hukukunun Genel İlkeleri Kapsamında Değerlendirme

 

Kanunilik İlkesi ve Geriye Yürümezlik Yasağı (TCK m.7): Ceza hukukunda suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, kanunun açıkça (Belirlilik İlkesi) suç saymadığı bir fiilden dolayı kimse cezalandırılamaz. Türk Ceza Kanunu m.7/1’de “İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez…” denilerek bu ilke yasa metnine açıkça yansıtılmıştır​. Müvekkilin eylemi sırasında yürürlükte olan kanun, silah parçalarının bulundurulmasını suç saymamaktadır; dolayısıyla bu fiilden dolayı ceza verilemez. Aynı maddenin devamında, “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır…” hükmü yer almaktadır​. Bu geçmişe yürümezlik kuralı gereğince, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren ve sanık aleyhine sonuç doğuran bir kanun hükmü (silah parçalarını suç kapsamına alan 7533 sayılı Kanun değişikliği) eldeki olaya uygulanamaz. Kanunların zaman bakımından uygulanmasında, sanığın lehine olan hükümler esas alınmalıdır. Somut olayda lehine olan düzenleme, suç tarihinde yürürlükte bulunan eski kanundur (zira eski kanun müvekkilin eylemini cezalandırmıyordu). Bu nedenle, 7533 sayılı Kanun ile artırılan ceza hükümlerinin ve genişletilen suç tanımının geriye dönük tatbiki mümkün değildir. Aleyhe ceza hükmünün geçmişe yürütülmesi, hem TCK m.7’ye hem de Anayasa’nın ceza hukukuna ilişkin güvencelerine aykırıdır.

 

Belirlilik ve Öngörülebilirlik İlkeleri: Ceza normlarının belirliliği ve bireyler tarafından öngörülebilir olması, hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Bir kişi, davranışının suç olup olmadığını kanun metninden açıkça anlayabilmelidir. Suç tarihinde 6136 sayılı Kanun’un lafzında silah parçalarıyla ilgili bir yasak veya suç tanımı bulunmadığından, müvekkilin elindeki parçaların suç teşkil ettiğini öngörmesi beklenemezdi. Kanun metninde yer almayan bir yasağın sonradan yorum yoluyla çıkarılması, belirlilik ilkesini ihlal eder. Nitekim 7533 sayılı Kanun ile sonradan yapılan değişiklik, önceki yasanın bu konuda yeterince açık olmadığını göstermektedir. Kanun koyucu, belirlilik eksikliğini gidermek amacıyla parçaları açıkça zikrederek düzenleme yapmıştır​. Bu da suç tarihinde söz konusu fiilin net bir şekilde yasaklanmadığının dolaylı teyididir. Öngörülebilirlik ilkesi gereği, bireyler ancak kanunun açıkça suç saydığı fiillerin yaptırıma tabi tutulacağını öngörebilir; müvekkilin durumu bu ilkeye aykırı biçimde sonradan suç haline getirilen bir fiilden yargılanmaktır.

 

Tipiklik (Suç Tipine Uygunluk): Ceza hukukunda tipiklik, işlenen fiilin kanunda tanımlanmış suç tipine birebir uygun olmasını ifade eder. Bir fiilin suç sayılabilmesi için, kanundaki suç tanımının (maddi unsurların) tümünü karşılaması gerekir. Suç tarihinde müvekkilin eylemine uygulanan 6136 sayılı Kanun hükümleri, “ateşli silah” veya “mermi” kavramları üzerinden tipik fiilleri tanımlamıştır. Müvekkilin elindeki malzemeler ise teknik olarak ateşli silah veya mermi değil, bunların parçasıdır. Bu parçaların, o tarihteki kanuna göre tek başına suçun konusunu oluşturması mümkün değildir. Dolayısıyla müvekkilin fiili, kanunda tanımlanan herhangi bir suç tipine uymamaktadır (tipiklik unsuru gerçekleşmemiştir). Tipiklik unsuru olmayan fiilden dolayı ceza tayin edilmesi, ceza hukukunun temel prensipleriyle bağdaşmaz. İddianamede sevk maddesi olarak belirtilen 6136 sayılı Kanun maddelerinin, suç tarihinde yürürlükteki şekliyle müvekkilin eylemini kapsamaması nedeniyle, fiil ATİPİK kalmaktadır. Bu husus, sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı anlamına gelir.

 

Adil Yargılanma Hakkı (Anayasa m.36): Anayasa m.36 uyarınca herkes iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılanma hakkı, ceza yargılamasında sanığın kanuni güvencelerinin korunmasını da içerir. Müvekkilin, suç tarihinde yürürlükte olmayan bir yasa hükmüne dayanılarak mahkumiyete sürüklenmeye çalışılması, hukuk güvenliği ve adil yargılanma ilkelerine aykırıdır. Zira bir bireyin adil bir şekilde yargılanabilmesi için, fiilini işlediği anda yürürlükte olan kanun hükümlerine göre yargılanması ve sonradan aleyhine değiştirilmiş kurallarla cezalandırılmaması gerekir. Aksi durum, hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik olmadığı için savunma hakkını da olumsuz etkiler. Müvekkil, kanunun kendisine tanıdığı hak ve hürriyetler çerçevesinde, fiilinin suç teşkil etmediği inancıyla hareket etmiş olabilir. Bu fiilden dolayı sonradan kanun değişikliği ışığında yargılanmak, duruşmada silahların eşitliği ve hukuka uygunluk prensiplerini zedeler. Adil yargılanma hakkının temeli, yargılamanın dürüst, şeffaf ve kanuna uygun yürütülmesidir. Kanuna aykırı şekilde geçmişe dönük uygulama yapıldığında, yargılamanın adilliğinden söz edilemez. Anayasa m.36 ve m.38 birlikte değerlendirildiğinde, müvekkilin fiiline sonradan yürürlüğe giren ceza normunun uygulanması, Anayasa’ya aykırı bir yargılama sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle mahkemenin, Anayasa’nın üstünlüğü gereği, iddia makamının müvekkil aleyhine dayandığı yeni düzenlemeleri uygulamaktan imtina etmesi gerekmektedir.

 

Sonuç ve Talep : Yukarıda arz ve izah edilen sebeplerle, müvekkil sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurları oluşmamıştır. 29/08/2024 tarihinde gerçekleşen fiil, o tarihte yürürlükte bulunan kanun tarafından suç olarak tanımlanmamıştır. Sonradan yapılan kanun değişikliklerinin müvekkil aleyhine uygulanması mümkün olmadığından ve bu fiil nedeniyle cezalandırılması hukuken imkânsız olduğundan, müvekkilin beraatine karar verilmesi gerekmektedir. İddianamede belirtilen sevk maddelerinin, suç tarihi itibariyle yürürlükteki düzenlemelerle uyumlu olmaması ve geriye yürümezlik ilkesi karşısında hükümsüz kalması nedeniyle, sayın mahkemeden müvekkil hakkında derhal beraat kararı verilmesini talep ederiz. Müvekkilin, kanunların kendisine tanıdığı haklar çerçevesinde, ancak yürürlükteki mevzuata göre yargılanması gerektiği açıktır. Ceza hukuku ilkelerine uygun olarak, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı gerçeği doğrultusunda verilecek bir beraat kararı, hem yasaların amir hükmünün bir gereği olacak hem de adil yargılanma ilkesinin somut tecellisi olacaktır. Saygılarımızla arz olunur. Sanık Müdafii

Av. Murteza Osman AŞIK

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu